Ceza Davaları

Ağır Ceza Avukatı

Ceza Hukuku sonuçları itibariyle baktığı suç dalları itibariyle çok geniş bir yelpazeye sahiptir. Soruşturma ve kovuşturma neticesinde hapis cezası ile cezalandırılma sonucunu doğurabileceğinden, bir ağır ceza avukatı ile çalışmak her zaman yararınıza olacaktır.

Bu bölümde ağır ceza avukatının baktığı davalar, ceza davalarında süreç, ağır ceza avukat seçerken nelere dikkat edilmesi gerektiği ve en iyi ağır ceza avukatı olan ofisimiz kurucu avukatlarından Av. İbrahim Or’un tanıtımı yapılacaktır.

Ceza Davalarında Süreç Nasıl İşler

Ağır Ceza davaları sonuçları itibari ile titiz bir şekilde takip edilmesi gereken davalardır. Res’en araştırma ilkesi gereğince suçun ortaya çıkarılmasında adli makamlar araştırmalarını talebe bağlı olmaksızın yapmaktadırlar. Bu ise müşteki, şüpheli veya sanığın süreçte etkin olmasına engel bir durum değildir.

Ofisimiz ağır ceza avukatları bu süreçte müvekkilin lehine olabilecek hususlarda soruşturma ve kovuşturmalara etkin olarak dâhil olmaktadırlar. Zira şüpheli veya sanığın cezalandırılmasında haksız tahrik, meşru müdafaa, suçun manevi unsuru (kast, taksir), maddi unsuru, kastın yoğunluğu, takdiri indirim nedeni, etkin pişmanlık, cezanın alt ve üst unsuru dikkate alınan hususlardır.

İlk derece mahkemesinin sanığı cezalandırılmasından sonra ise gerekli itiraz ve temyizlerin yapılması hayati bir konudur. Bu aşamada sürelerin kaçırılması halinde sanık hakkında ceza kesinleşir ve cezanın infazına başlanır.

Bir başka hayati konu ise Yargıtay incelemesi için gönderilen temyiz dilekçesidir. CMK’nın 301. Maddesi uyarınca “Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında incelemeler yapar.” Bu nedenle temyiz dilekçesinde herhangi bir hususun unutulması; Yargıtay incelemesinde o hususun dikkate alınmamasına ve belki de sanık hakkında verilen mahkûmiyet kararının bozulacak iken onanması” sonucunu doğuracaktır.

Or Hukuk ağır ceza avukatı, suça ilişkin müvekkillerin bilgi verdiği andan kararın infaz aşamasına kadar çok titiz ve dikkatli bir çalışma ile müvekkillerini temsil etmektedirler.

Avukat Seçerken Nelere Dikkat Edilmelidir?

Öncelikle şunu belirtmek isteriz; ağır ceza suçları kapsamına giren bir durum ile karşı karşıya iseniz gerçekten iyi bir ağır ceza avukatı ile birlikte hareket etmelisiniz. Peki iyi bir ağır ceza avukatı nasıl olmalı? Avukat seçerken nelere dikkat etmelidir?

Bu bölümün konusu olan ağır ceza suçları için bu sorunun cevabına bakacak olursak. Uzman avukat öncelikle uzun zamandır bu suçlara ilişkin davalara giriyor ve girmiş olmalı. Çok yönlü ve birbiri ile bağlı suçlar olması nedeni ile bir çok konuya hakim olabilmeli. Sebep ve sonuç ilişkisini çok iyi yorumlayabilmelidir.

Yine suça ilişkin olayları çok iyi irdeleyebilmelidir. Haksız tahrik, meşru müdafaa, suçun manevi unsuru (kast, taksir), maddi unsuru, kastın yoğunluğu, takdiri indirim nedeni, etkin pişmanlık, cezanın alt ve üst unsuru gibi konuların hepsini göz önüne alabilmelidir. Yine önemli süreçlerden birisi olan itiraz yolları, Yargıtay süreci gibi süreçleri çok sıkı takip etmelidir. Her zaman müvekkilinin yararına olacak örnek çalışmaları ortaya koymalıdır.

Bunlara ilave olarak avukatınız infaz sürecince ve infaz sonrası aşamalarda da yanınızda bulunmalıdır. Örneğin 5271 sayılı İnfaz Kanunu gereğince atılması gereken adımlarda da yanınızda olmalıdır. Ağır Ceza Davaları Hangi Suçları Kapsamaktadır?

Ağır ceza davalarına giren suçlar genel olarak aşağıdaki şekilde tanımlanabilir.

Uyuşturucu ticareti Kasten yaralama, Hakaret, Tehdit, Şantaj, Mala zarar verme, Basit ve nitelikli hırsızlık, Cinsel taciz, Cinsel saldırı, Dolandırıcılık, Yağma Taksirle adam öldürme, Taksirle yaralama, Özel hayatın gizliliğini ihlal, Kişisel verilerin kaydedilmesi, Vergi suçları

v.b gibi henüz saymadığımız onlarca suç grubu ağır ceza mahkemelerinin baktığı suçlara girmektedir. Yukarıda da saydığımız gibi çok geniş bir yelpazeye sahiptir. Örneğin dolandırıcılık genel başlığı altında, suç olarak nitelikli dolandırıcılık ağır ceza suçu olabilmektedir. Yine yağma suçu ağır ceza suçları arasında olabilmektedir.

Zimmet Suçu, Cezası Ve Nitelikli Halleri

Zimmet suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 247 ve devamı maddelerinde düzenlenmektedir. Buna göre, görevi gereği zilyetliği kendisine devredilen ya da koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu malı zimmetine geçiren kamu görevlisi 5 ila 12 yıl hapis cezasıyla cezalandırılacaktır. Suçun faili ancak bir kamu görevlisi olabilir. Kimlerin kamu görevlisi sayılacağı hususu Türk Ceza Kanunu’nun md.6/1-c’de belirtilmektedir. Bununla birlikte mevzuatımızdaki bazı özel kanunlarda “kamu görevlisi sayılır” ya da “kamu görevlisi gibi cezalandırılır” şeklindeki düzenlemeler de suçun niteliğini belirlemede dikkate alınmalıdır (Örnek olarak 399 sayılı KHK md.11/b). Taşınır ya da taşınmaz mallar suçun konusu olabilir. Ayrıca malın kamuya, özel hukuk tüzel kişisine veya özel kişiye ait olmasının önemi yoktur. Zimmete geçirmek, suç konusu mal üzerinde malikmiş gibi tasarrufta bulunmayı ifade etmektedir. Bu tasarruf farklı şekillerde olabilir. Eylem icrai ya da ihmali davranışla işlenebilir. Fail ya kendisi adına malikmiş gibi tasarrufta bulunmalı ya da başkasının mülk edinmesini sağlamış olmalıdır. Fail kamu görevlisi değilse ya da kamu görevlisi olup zilyetliği devredilen mal görevi gereği devredilmemişse ya da mal üzerinde koruma ve gözetim yükümlülüğü yoksa şartların oluşması halinde TCK md.155 de düzenlenen güveni kötüye kullanma suçu oluşur. Özel hüküm-genel hüküm ilişkisinden dolayı, özel düzenleme olan zimmet suçu söz konusu olduğu durumlarda, ayrıca genel düzenleme olan görevi kötüye kullanma suçundan (md.257) cezalandırma söz konusu olmaz. Zimmet Suçu İle İlgili Nitelikli Haller Maddenin 2. fıkrası, suçun nitelikli halini düzenlemektedir. Buna göre, zimmet suçu, eylemin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılacaktır. TCK’nın 212. maddesi uyarınca, hileli davranışın belgede sahtecilik suretiyle işlenmesi durumunda ise, sadece TCK’nın 247/2. maddesi uyarınca cezalandırma yapılmaz. Burada her iki suçtan ayrı ayrı cezalandırma yapılacaktır. Hilenin, basit bir incelemeyle ortaya çıkarılamaz boyutta ve nitelikte olması gerekmektedir. Aksi halde suçun temel şekli söz konusu olacaktır. Zimmet Suçu İle İlgili Cezayı Azaltan Sebepler Zimmet suçu için iki tane cezayı azaltan sebep düzenlenmiştir: • Zimmet suçunun, malın geçici bir süre kullanıldıktan sonra iade edilmek üzere işlenmesi halinde, ceza yarı oranına kadar indirilebilecektir. • 249. maddeye göre ise zimmet suçunun konusu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilecektir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, ilk durumda mahkemeye takdir hakkı tanındığı halde ikinci durumda cezanın mutlak olarak indirilmesi öngörülmüştür. Zimmet Suçunda Etkin Pişmanlık (md.248) Malın aynen iade edilmesi ya da uğranılan zararın tamamen tazmin edilmesi halinde etkin pişmanlık durumu söz konusu olacaktır. Bu maddeye göre etkin pişmanlık durumu 3 zaman dilimine göre düzenlenmiştir. • Soruşturma başlamadan önce ise verilecek cezanın üçte ikisi, • Kovuşturma başlamadan önce ise verilecek cezanın yarısı, • Kovuşturmadan sonra fakat hükümden önce ise, cezanın üçte biri, indirilir. İade koşulları bakımından, kullanılan malın ya da paranın aslı ile birlikte nemasının da tamamen iade edilmesi veya tazmin edilmesi gerekmektedir. Suçun iştirak halinde işlenmesi halinde de iade ya da tazmin tam yapılmalıdır. Şeriklerden birinin tam iade ya da tazminde bulunması halinde, diğer şerikler TCK’nın 40/1. maddesi uyarınca etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanamazlar. Zimmet suçunda, soruşturma izni alınmasını öngören 4483 sayılı kanun hükümleri uygulanmaz ve Cumhuriyet savcıları doğrudan soruşturma yapabilmektedirler(3628 SK md.17/1). Görevli mahkeme 5235 sayılı kanunun 12 ve 14. maddeleri uyarınca ağır ceza mahkemesidir. Zimmet suçundan beraat kararları ve zimmet suçu yargıtay kararları emsal kararlar başlıklı bölümümüzde yayınlanacaktır. Zimmet suçunun özel nitelikli yapısı ve kamu görevlisi açısından aynı zamanda disiplin cezası da gerektirmesi nedeniyle alanında uzman bir Ceza Avukatı ve İdare Avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır.

Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Nasıl Yapılır?

  1. Giriş Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru, 2010 yılında Anayasa değişikliğiyle hukuk sistemimize girmiş, 23 Eylül 2012 tarihinden itibaren Anayasal yargı denetimi başlamıştır. 12 Eylül 2010 tarihinde halkoylaması ile 1982 Anayasası’nda bir kısım değişiklikler yapılmıştır. Değişiklikler kapsamında 5982 sayılı yasanın 18. maddesi ile Anayasanın 148. maddesine eklenen ek fıkrayla; “Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.” denilmek suretiyle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunma hak ve imkanı getirilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 5. maddesinde “Devletin temel amaç ve görevlerini; “Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.” olarak belirlemiştir. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru yolu anayasa yargısının bir parçası olarak kabul edilmiştir. Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun nasıl yapılacağına dair usul ve esaslar ise; – 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45 ila 51. Maddeleri ile – 12/7/2012 tarihli ve 28351 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 59 ila 84. maddelerinde düzenlenmiştir.
  2. Bireysel Başvurunun Niteliği ve Başvuruya Konu Olabilecek Haklar Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, temel hak ve özgürlükleri kamu gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edilen bireylerin diğer başvuru yollarını tükettikten sonra başvurdukları istisnai ve ikincil nitelikte bir hak arama yolu, bir dava türü ve son hukuki çaredir. Kişiler, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak-özgürlüklerinden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki birinin ihlal-edilmesi durumunda Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapabilirler. Bu bakımdan ihlal edildiği öne sürülen temel hakkın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin kapsamında bulunması bir zorunluluktur ve son derece önemlidir. Bireysel Başvuru yoluyla hak arama yolu sonuçları itibarıyla diğer hak arama yollarından farklıdır. Bireysel başvurunun Anayasa Mahkemesi nezdinde kullanılabilir olmasının nedeni, öncelikle Anayasada güvence altına alınan temel hak-özgürlüklerin ihlali gerçekleşmişse ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmaktır. Ayrıca; verilen bireysel başvuru kararlarının etkisiyle emsal oluşturarak hakların ihlal edilmesini hak ihlali gerçekleşmeden önlemektir. Bireysel başvuru kural olarak kamu gücü işlemlerine karşı yapılır. Dolayısıyla bireysel başvuruda kamu gücü karşısında korumasız durumdaki bireyin haklarının garanti altına alınması temel amaçtır. Kamu gücü kullanan Devlet tüzel kişiliği içinde yer alan yasama, yürütme ve yargı organları ve bu organlara bağlı olan merciler ile yerinden yönetim kuruluşlarının (belediyelerin) ihlale neden olduğu ileri sürülen işlemlerine karşı bireysel başvuruda bulunulabilir. Tüm idare ve yargı mercileri İnsan hakları ihlallerinin önlenmesi hususunda öncelikli görevlidirler. Bu nedenle söz konusu şikâyetlerin Anayasa Mahkemesine intikal ettirilmesinden önce ilgili mercilerin bu ihlalleri gidermeleri beklenir. Bireysel Başvuru Ek Bir İtiraz, İstinaf Ya Da Temyiz Yolu Değildir Bireysel başvuru, ek bir itiraz, istinaf ya da temyiz yolu değildir. Kanun yolunda ortaya çıkan her türlü hukuka aykırılığın giderilmesi bireysel başvuruya konu olmaz. Ancak Anayasa’da işaret edilen haklardan birinin ihlal edildiği iddiası, bireysel başvuruya konu olabilmektedir. Anayasanın Temel Hak ve Ödevler başlıklı ikinci kısmında düzenlenen; • Yaşama hakkı, • İşkence ve eziyet yasağı, • Zorla çalıştırma yasağı, • Kişi hürriyeti ve güvenliği, • Hak arama hürriyeti, • Suç ve cezaların kanuniliği, • Özel hayata, aile hayatına, konut ve haberleşmeye saygı, • Düşünce, din ve vicdan hürriyeti, • Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti, • Toplantı ve örgütlenme hürriyeti, • Mülkiyet hakkı, • Serbest seçim hakkı, • Temel hak ve hürriyetlerin korunması, • Eğitim ve öğretim hakkı ve ödevi, • Eşitlik ve etkili başvuru hakkı bu kapsamda sayılabilecek haklardandır ve bireysel başvuruya konu edilebilirler. Ancak bilinmelidir ki; yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemler aleyhine doğrudan bireysel başvuru yapılamaz. Anayasa Mahkemesi kararları ile Anayasanın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemler de bireysel başvurunun konusu olamaz.
  3. Kimler Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Yapabilir? Anayasanın 148/3. Maddesi ile 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. ve devamı maddeleri uyarınca; Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü (devlet organları) tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla herkes Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Buna göre gerçek kişiler de özel hukuk tüzel kişileri de bireysel başvuru hakkını haiz bulunmaktadır. Velayet altında bulunan küçükler velileri veya yasal temsilcileri, vesayet altında olanlar da vasileri/yasal temsilcileri tarafından bireysel başvuru hakkını kullanabilirler. Bir kimsenin bireysel başvuru hakkını haiz olabilmesi için; İdarenin, kamunun veya devletin ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem veya ihmal nedeniyle güncel-kişisel bir hakkının doğrudan etkilenmiş olması veya zarara uğraması gerekir. Kamu tüzel kişileri bireysel başvuru yapamaz. Özel hukuk tüzel kişileri sadece tüzel kişiliğe ait haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilir. Bu bakımdan dernekler, vakıflar, ticari ortaklıklar vb. özel hukuk tüzel kişileri de örgütlenme hürriyeti, hak arama hürriyeti, mülkiyet hakkı gibi sadece tüzel kişiliğe ait haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilirler. Öte yandan, yabancılara tanınan haklarla sınırlı olarak yabancılar da bireysel başvuruda bulunabilirler. Yalnızca Türk vatandaşlarına tanınan bir hak söz konusuysa, bu durumda yabancılar anayasal bir haklarının ihlal edildiği iddiasıyla bireysel başvuru yapamaz.
  4. Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Süresi Bireysel başvuru, • Kanun yolu öngörüldüyse bu yollarının tamamının tüketildiği tarihten, • İdari veya adli başvuru yolu öngörülmediyse ihlalin meydana geldiği tarihten itibaren 30 gün içinde yapılmalıdır. Bu süreyi aşan başvurular, başka bir deyişle süresinde yapılmayan başvurular başka bir inceleme yapılmaksızın reddedilir. Süreler nihai kararın tebliği öngörüldüyse tebliğ tarihinden, tebliğ şartı öngörülmediğinde başvurucunun kararın içeriğini kesin olarak öğrenebildiği tarihten başlar. Başvuru evrakında herhangi bir eksiklik bulunması hâlinde, Mahkeme yazı işleri tarafından eksikliğin giderilmesi için başvurucu veya varsa vekiline on beş günü geçmemek üzere bir süre verilir ve geçerli bir mazereti olmaksızın bu sürede eksikliğin tamamlanmaması durumunda başvurunun reddine karar verileceği bildirilir. Başvurucu 30 günlük süreyi mücbir sebep veya haklı bir nedenle kaçırırsa mazeretin ortadan kalktığı tarihten itibaren 15 gün içinde başvuru formu, ekleri ve mazereti belgeleyen delillerle birlikte başvuru yapabilir. Mazeret haklı görülürse başvuru hakkında kabul edilebilirlik incelemesi yapılabilir. Aksi durumda başvurunun reddine karar verilir.
  5. Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Şartlarıa) Usule İlişkin Şartlar İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir. Bireysel başvurular, ilgili kanun ve içtüzükte belirtilen şartlara uygun olarak doğrudan Anayasa Mahkemesine veya diğer mahkemeler veya yurt dışı temsilcilikler vasıtasıyla yapılabilir. Usulünce hazırlanan başvuru formu, harç tahsil makbuzuyla birlikte ilgili mercilere teslim edildiğinde başvurucu ya da temsilcisine alındı belgesi verilir ve bu tarih, başvurunun yapıldığı tarih olarak kabul edilir. Başvurular, Anayasa Mahkemesi İçtüzük ekinde örneği bulunan ve Mahkemenin internet sitesinde yayımlanan bireysel başvuru formu kullanılarak resmî dilde yapılır. Başvuru formunun; a) Başvurucunun T.C. kimlik numarası, adı, soyadı, anne adı, baba adı, doğum tarihi, cinsiyeti, uyruğu, mesleği ve adresi, varsa telefon numaraları ve elektronik posta adresi, b) Başvurucunun tüzel kişi olması hâlinde; Merkezi Sicil Kayıt Sistemi (MERSİS) numarası, unvanı, adresi ve tüzel kişiliği temsile yetkili kişinin adı, soyadı ve T.C. kimlik numarası, MERSİS numarasının bulunmaması hâlinde tüzel kişinin vergi numarası veya kayıtlı olduğu sicil ve numarası ile varsa telefon numaraları ve kayıtlı elektronik posta adresi, c) Başvurunun; Avukat vasıtasıyla yapılması hâlinde; avukatın adı, soyadı, kayıtlı olduğu baro ve sicil numarası, yazışma adresi, varsa telefon numaraları ve elektronik posta adresi; Avukat olmayan kanuni temsilci vasıtasıyla yapılması hâlinde; kanuni temsilcinin T.C. kimlik numarası, adı, soyadı, anne adı, baba adı, doğum tarihi, uyruğu, yazışma adresi, varsa telefon numaraları ve elektronik posta adresi, ç) Kamu gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına göre özeti, d) Bireysel başvuru kapsamındaki güncel ve kişisel haklardan hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere ait özlü açıklamalar, e) İhlal edildiği iddia edilen temel haklar ve bunlara ilişkin açıklamaların birbirleriyle ilişkilendirilerek ayrı ayrı yapılması, f) Başvuru yollarının tüketilmesine ilişkin aşamaların tarih sırasına göre yazılması, g) Başvuru yollarının tüketildiği veya başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarih, ğ) Başvuru mazeret nedeniyle süresi içinde yapılamamışsa buna dair açıklamalar, h) Başvurucunun talepleri, ı) Başvurucunun Mahkeme önünde devam eden bir başka başvurusu varsa numarası, i) Varsa kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli tutulması talebi ve bunun gerekçeleri, j) Kısa mesaj (SMS) veya elektronik posta yoluyla bilgilendirme yapılmasını isteyip istemediği, k) Başvurucunun veya avukatının ya da kanuni temsilcisinin imzası, l) Varsa İçtüzüğün 73 üncü maddesi kapsamında maddi ve manevi bütünlüğüne yönelik tedbir talebi ve bunun gerekçeleri gibi bilgi ve belgeleri içermesi ve kapsaması gerekmektedir. Başvuru formuna; a) Kanuni temsilci veya avukat vasıtasıyla takip edilen başvurularda başvurucuyu temsile yetkili olduğuna dair mevzuata uygun belge, b) Harcın ödendiğine dair belge, c) Başvuru bizzat yapılmış ise başvurucunun kimliğini tespite yarar resmî belgenin onaylı örneği, ç) Tüzel kişi adına kanuni temsilcinin başvurması hâlinde, başvuru tarihi itibarıyla temsile yetkili olunduğunu gösteren resmî belgenin onaylı örneği, d) Nihai karar ya da işlemi öğrenme tarihini gösteren belge, e) Başvuruda ileri sürülen hak ihlali iddialarını temellendirecek belgelerin onaylı örnekleri, f) Tazminat talebi varsa uğranılan zarar ve buna ilişkin belgeler, g) Olağan ve olağanüstü kanun yolu başvuru dilekçelerinin onaylı örnekleri, ğ) Başvuru süresinde yapılamamışsa varsa mazereti ispatlayan belgeler, h) Adli yardım talebi varsa başvurucunun yargılama giderlerini karşılayabilecek durumda olmadığını gösteren mali durumuna ilişkin belgeler ile mevzuatta adli yardım talebinde bulunabilmek için öngörülen diğer belgeler eklenmek durumundadır. Başvurucu, başvuru formunun ekinde sunduğu belgeleri, tarih sırasına göre numaralandırarak her bir belgeyi tanımlayıcı başlıklar hâlinde dizi pusulasına bağlamalıdır. Bireysel başvuru, bizzat başvurucu, kanuni temsilcisi ya da avukatı tarafından yapılabilir. Avukat veya kanuni temsilci aracılığıyla yapılan başvurularda temsile dair yetki belgesinin sunulması zorunludur. Başvurucunun avukatı ya da kanuni temsilcisi varsa onunla yapılan yazışmalar ya da ona yapılan tebligatlar başvurucuya yapılmış sayılır. Başvurucu ihlal iddiasına dayanak gösterdiği belgeleri başvuru formu ekinde sunmakla yükümlüdür. Başka bir anlatımla, başvurucu Mahkemeyi ihlal iddiasının gerçekliği konusunda ikna etmek yükümlülüğü altındadır. Bunun için de iddiasını ispata yarayan belgeleri başvurusuna eklemek zorunluluğundadır. Ne var ki, başvurucunun dayandığı belgeler bir resmî kurumun elinde bulunuyor ve başvurucu bunları temin için her türlü hukuki girişimlerini yapmasına rağmen bu bilgi ya da belgeler kendisine verilmiyorsa, başvurucunun bunlara erişememe nedenlerini delilleri ile birlikte formda belirtmesi gerekmektedir. Mahkeme, başvuruyu sonuçlandırmak için belirtilen bilgi ya da belgelerin temin ve incelenmesinin gerekli olduğuna karar verdiği takdirde ilgili kurum ya da kuruluştan söz konusu bilgi ve belgeleri resen talep edebilir. b) Esasa İlişkin Şartlar Bireysel başvuru yoluna yalnızca güncel-kişisel bir temel hakkı ihlal edilen ve bu ihlalden doğrudan etkilenen veya zarar gören mağdur başvurabilir. Bireysel başvuruya konu olan ihlalin anayasamızda düzenlenen anayasal bir hak olması ve AHİS veya ek protokollerinin kapsamında bulunması gerekmektedir. İhlalin giderilmesi için öngörülen tüm idari ve yargısal başvuru yollarının tüketilmiş olması gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi başvuru yapıldığı tarih itibariyle başvuru yollarının tüketilip tüketilmediğini kendisi değerlendirir. Eğer diğer idari ve yargısal yollar tüketilmediyse başvuru ‘erken başvuru’ olarak adlandırılıp başvuru kabul edilmez. Anayasal başvuru ikincil kanun yolu olduğundan ihtilaf ilk derece mahkemeleri ve yüksek mahkemeler önünde görülmüş olması şart koşulmuştur. Başvurucu ilk derece mahkemesinden aldığı kararı temyiz etmeden kesinleştirirse kesin hale gelen kamu işlemi aleyhine anayasa mahkemesine gidilmez. Başvurunun anayasal açıdan önem taşıması da şarttır: • Bir olayın ortaya çıkardığı mesele hakkında henüz anayasa mahkemesinde karar verilmemiş olması, • Anayasa mahkemesinin yerleşik içtihatlarına rağmen diğer yargı mercilerin sistematik biçimde bu içtihadı göz ardı etmesi, • Başvuruya sebep olan ihlalin ciddi boyutta olması veya • Başvurucuyu esaslı şekilde etkilemesi gerekir.
  6. Anayasa Mahkemesinin İncelemesi ve Kararları Anayasa Mahkemesi; Genel Kurul, iki Bölüm ve altı Komisyondan oluşmaktadır. Komisyonlar kabul edilebilir veya kabul edilemez kararı verir ya da oybirliği sağlanmadığını belirtir ve başvuru dosyasının Bölümlere gönderilmesine karar verir. Komisyon kabul edilebilirlik kararı üzerine Bölümler esas incelemesi yapar; temel hakkın ihlal edildiği veya edilmediği yönünde iki şekilde karar verebilir. Başvuru formunda veya eklerinde herhangi bir eksiklik tespit edilmesi hâlinde, bunların tamamlattırılması için başvurucuya, varsa avukatına veya kanuni temsilcisine on beş günü geçmemek üzere kesin bir süre verilir. Eksikliklerin tamamlattırılmasına dair yazıda başvurucuya geçerli bir mazereti olmaksızın verilen kesin sürede eksiklikleri tamamlamadığı takdirde başvurusunun reddine karar verileceği bildirilir. Başvurunun; süresinde yapılmadığı, yasal şekil şartlarına uygun olmadığı ve tespit edilen eksikliklerin verilen kesin sürelerde tamamlanmadığı hâllerde Komisyonlar tarafından başvurunun reddine karar verilir ve karar başvurucuya tebliğ edilir. Bu karara tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde Komisyona itiraz edilebilir. Bu konuda Komisyonların verdiği kararlar kesindir. a) Kabul Edilebilirlik veya Kabul Edilemezlik Kararı Anayasa Mahkemesi önüne gelen dosyada ilkin kabul edilebilir olup olmadığı yönünden inceleme yapar. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru üzerine öncelikle, bireysel başvurunun kabul edilebilirlik şartlarını taşıyıp taşımadığını inceler. Bu bakımdan başvurunun süresinde, hak sahibi yahut yetkili temsilcisi tarafından yapılıp yapılmadığı, usul ve şekil şartlarına uyulup uyulmadığını, bireysel başvuruya konu edilebilecek bir hakka ilişkin olup olmadığı gibi hususlar detaylı şekilde tetkik edilir. Bir eksiklik olmaması durumunda bireysel başvuru için kabul edilebilirlik kararı verilebilir. Mahkeme, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımayan ve başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı başvurular ile açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir. Kabul edilebilirlik incelemesi bölümler nezdinde kurulan komisyonlarca yapılır. Kabul edilebilirlik şartlarını taşımadığına oy birliği ile karar verilen başvurular hakkında, kabul edilemezlik kararı verilir. Oy birliği sağlanamayan dosyalar ise bölümlere havale edilir ve karar bölüm tarafından verilir. Kabul edilebilirlik şartını taşımayan başvurular başka bir inceleme yapılmaksızın ret edilir. Kabul edilemezlik kararı verilmesi durumunda bu karar kesindir. Bu karar ilgililere tebliğ edilir, ancak bir itiraz veya kanun yoluna tabi değildirler. Süre ve şekil şartına uygun olarak yapılmış olan bireysel başvurular için kabul edilebilirlik kararı verilir. Bu başvuruların esas incelemesi bölümler tarafından yapılır. Kabul edilebilirlik kararı verilmiş olması başvurucunun haklı görüldüğü veya başvurucunun hakkının ihlal edildiği anlamını içermez. Kabul edilebilirlik kararı üzerine bölümler tarafından esas hakkında inceleme yapılacağı sonucu ortaya çıkar. b) Esas Hakkındaki İnceleme Kabul edilebilirliğine karar verilen bireysel başvuruların esas incelemesi bölümler tarafından yapılır. Kabul edilebilirliğine karar verilen başvurunun bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilir. Adalet Bakanlığı gerekli gördüğü hâllerde görüşünü yazılı olarak Mahkemeye bildirir. Komisyonlar ve bölümler bireysel başvuruları incelerken bir temel hakkın ihlal edilip edilmediğine yönelik her türlü araştırma ve incelemeyi yapabilir. Başvuruyla ilgili gerekli görülen bilgi, belge ve deliller ilgililerden istenir. Mahkeme, incelemesini dosya üzerinden yapmakla birlikte, gerekli görürse duruşma yapılmasına da karar verebilir. Bölümler, esas inceleme aşamasında, başvurucunun temel haklarının korunması için zorunlu gördükleri tedbirlere resen veya başvurucunun talebi üzerine karar verebilir. Tedbire karar verilmesi hâlinde, esas hakkındaki kararın en geç altı ay içinde verilmesi gerekir. Aksi takdirde tedbir kararı kendiliğinden kalkar. Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz. Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Bölümler esas incelemesi sırasında kabul edilebilirliğe ilişkin bir engelin varlığını saptarsa esas incelemesi hangi aşamada olursa olsun kabul edilemezlik kararı verebilir. Anayasa Mahkemesi Yerindelik Denetimi Yapamaz: Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru üzerine yaptığı ihlal incelemesinde yerindelik denetimi yapamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar veremez. Anayasa Mahkemesi sadece hakkın ihlal edilip edilmediğine dair tespit yapar ve bunun gerekçesini belirtir. Bir ihlal varlığını tespit etmişse bu durumda ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere de hükmeder. Fakat ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak işlemi, ihlale sebebiyet veren kamu gücünü kullanan organ yerine getirir. Anayasa Mahkemesi, kamu işlemi, eylemi, ihmali ile temel hakkın ihlal edildiğini tespit ederse, önce bu ihlalin giderilmesi için yeniden yargılama yapılmasına gerek olup olmadığına karar verir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar yoksa başvurucu lehine uygun bir tazminata hükmedilebilir. Tazminat miktarının belirlenmesi ayrıntılı bir incelemeyi gerektiriyorsa Bölüm kendisi konuyu karara bağlamadan genel mahkemelerde dava açılması yolunu da gösterebilir. Yeniden yargılama hukuki bir gereklilikse Anayasa Mahkemesi başvuru dosyasını ilgili mahkemeye gönderir. İlgili mahkeme, Bölümün ihlal kararında açıklandığı ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde yeniden yargılama yapar. Bölümlerin esas hakkındaki kararları gerekçeleriyle birlikte başvurucuya, ilgililere ve Adalet Bakanlığına tebliğ edilir ve Mahkemenin internet sayfasında yayımlanır. İhlal söz konusu olduğunda ve yeniden yargılanma kararı verildiğinde kararın bir örneği ihlale neden olan kararı veren mahkemeye de gönderilir. Başvurucunun temsilcisi veya avukatı varsa, tebligatlar onlara yapılacaktır. Davadan feragat hâlinde, düşme kararı verilir. Yine Mahkeme, başvurunun takipsiz bırakılması, başvuruya konu ihlalin ve sonuçlarının ortadan kalkmış olması ya da başvurunun sürdürülmesi için haklı bir sebep olmadığı kanaatine varması durumunda başvuruyla ilgili düşme kararı verebilir. Bölümler ve Komisyonlarca verilen kabul edilebilirlik ve esasa ilişkin kararlar kesindir, bunlara karşı itiraz yolu kapalıdır.
  7. Anayasa Mahkemesi Kararlarının Sonucu ve Bağlayıcılığı Anayasa m.138/1’e göre, Anayasa ve kanunlar tüm hakimleri bağlar ve hakimler, Anayasa ve kanunlara göre kararlar vermek zorundadır. Yine, normlar hiyerarşisinin tepesinde olan Anayasaya ve ilgili kanunlara göre, Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin ve bağlayıcı olduğu, yargı mercileri dahil herkes tarafından uyulması gerektiği tartışmasızdır. Anayasanın 153.maddesinde, Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama/yürütme/yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı husus kesin bir şekilde belirtilmiştir. Sayılan tüm bu kurumlar Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu karar doğrultusunda gereğini yapmakla yükümlüdür. Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının bağlayıcı olması çerçevesinde kararların yerine getirileceğinden şüphe duymamak gerekir. Bu bağlamda; Anayasa Mahkemesince bireysel başvuru sonucu tespit edilen ihlal şayet bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hallerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya-üzerinden karar verir. Başvurucu ihlal tespiti yapılan yargılamada verilmiş karara istinaden infaz görmekte ise, ilgili yargı mercii tarafından yeniden yargılama sonuçlanıncaya kadar telafisi imkansız olacak bir mağduriyetin ortaya çıkmaması için derhal infazın durdurulması kararı verilecektir. Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu ihlal kararı Yasama organının bir yasal düzenleme yapmasını gerektiriyorsa Yasama organı derhal bu düzenlemeyi yapmalıdır. Yine ihlal kararı Yürütmenin, İdarenin veya kamu gücünü kullanan herhangi bir merciinin eylem veya işleminden kaynaklanmışsa, ilgili birimin ihlal sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde yeni bir eylem veya işlem tesis etmesi gerekir. Anayasa Mahkemesince bireysel başvuru üzerine verilen ihlal tespitiyle birlikte başvurucuya verilmek üzere maddi ve manevi tazminata da hükmedilebilir. Bu durumda belirlen meblağ hazineden tahsil edilerek başvurucuya ödenir.
  8. Sonuç Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru müessesesi hukukumuzda yeni ve oldukça teknik bir konudur. Kimlerin bu haktan yararlanabileceği, başvuruya konu olabilecek hakların hangileri olduğu, başvurunun süresi ve taşıması gereken şartların neler olduğu, başvuru sonrasında ihlal kararı verilmesi durumunda bunun ne gibi hüküm ve sonuçlar doğuracağı ve kararın gereğinin icrası için izlenmesi gereken yollar 1982 Anayasası, 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ve 12/7/2012 tarihli ve 28351 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nde düzenlenmiştir. Süresinde ve kabul edilebilir nitelikte, doğru argüman ve anlatımlarla desteklenmiş, etkili ve sonuç doğurabilecek bir bireysel başvurunun yapılabilmesi için hukuki yardım almak son derece önemlidir. Yine Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) kapsamındaki bir hakkın ihlali dolayısıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) önünde hak arama yoluna başvurmak için de öncelikle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulmuş olması şarttır. Zira AİHM Anayasa Mahkemesini etkili bir iç hukuk yolu olarak görmekte ve bu yol tüketilmeden kendisine yapılan başvuruları reddetmektedir.

Kasten Yaralama Suçu, Cezası Ve Nitelikli Halleri

Kasten yaralama suçları, 5237 sayılı TCK’nın 86. ve 87.maddelerinde düzenlenmiştir. TCK’nın 86.maddesinin 1.fıkrasında, bilerek ve isteyerek bir kişinin vücuduna acı verilmesi, sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulması kasten yaralama olarak tanımlanmıştır. Yine aynı maddede kasten yaralama suçunun temel şeklini işleyen kişinin 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı düzenlenmiştir. TCK m. 86/1’de düzenlenen bu suç şikâyete tabi değildir. Ancak uzlaşma kapsamındadır.

TCK m. 86/2 de ise, suç neticesinde mağdurda meydana gelen yaralanmanın basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olması hali düzenlenmiştir. Burada da sanığın şikâyet halinde dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılacağı düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere kasten basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif yaralama suçları şikâyete bağlıdır ve uzlaşma kapsamındadır.

TCK m.86/3’te kasten yaralamanın cezasının artmasına neden olan bazı haller sayılmıştır. Buna göre, kasten yaralama suçunun;

Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı, Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, Silâhla işlenmesi hâlinde, şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılacaktır. Üçüncü fıkra kapsamındaki durumlar şikâyete tabi olmadığı gibi uzlaşma kapsamında da değildir.

Kasten yaralama suçunun daha ağır neticelere sebep olması 5237 sayılı TCK’nın 87.maddesinde ise kasten yaralamanın daha ağır neticelere sebep olduğu durumlar düzenlenmiştir. Bu kasten yaralama fiili, mağdurun;

Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına, Konuşmasında sürekli zorluğa, Yüzünde sabit ize, Yaşamı tehlikeye sokan bir duruma, Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına, Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hallerde üç yıldan, üçüncü fıkraya giren hallerde beş yıldan az olamaz.

Kasten yaralama fiili, maÄŸdurun;

a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,

b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,

c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,

d) Yüzünün sürekli değişikliğine,

e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine,

Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, iki kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hallerde beş yıldan, üçüncü fıkraya giren hallerde sekiz yıldan az olamaz.

Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına veya çıkığına neden olması halinde, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, kırık veya çıkığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, yarısına kadar artırılır.

Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hallerde sekiz yıldan on iki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hallerde ise on iki yıldan on altı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte ikisine kadar indirilebilir. Bu hükmün uygulanmasında kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesine ilişkin koşullar göz önünde bulundurulur.

Taksirle Yaralama Suçu, Cezası Ve Nitelikli Halleri

Taksirle Yaralama Suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 89. maddesinde düzenlenmiştir.

Taksir, dikkatsizlik, tedbirsizlik, meslekte acemilik veya düzene, buyruklara ve talimata uymazlıktan doğan kusurlu olma durumu olarak tanımlanmaktadır.

Taksirle yaralama ise dikkatsizlik, tedbirsizlik, meslekte acemilik veya düzene, buyruklara ve talimata uyulmaması nedeni ile bir kimsenin yaralanmasına neden olunmasıdır. Taksirle yaralama suçunun en çok karşılaşıldığı durumlar trafik kazalarından, iş kazalarından ve hekim hatalarından kaynaklanan yaralanmalardır. Belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alması ve bazı hareket kurallarına uymaları zorunludur. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, devlet müdahalesiyle de varlık kazanmış olabilirler. Ayrıksı bir kusurluluk biçimi olan taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir, fail tedbirli ve öngörülü davranmadığı için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradî bir hareketle neden olmaktır.

5237 sayılı TCK’nın 89. maddesinin birinci fıkrasına göre, taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılacaktır.

Nitelikli Haller Maddenin ikinci fıkrasında, cezanın artırılmasına neden olan bir kısım haller düzenlenmiştir. Buna göre taksirle yaralama;

Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına, Vücudunda kemik kırılmasına, Konuşmasında sürekli zorluğa, Yüzünde sabit ize, Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma, Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına, neden olmuşsa ceza yarı oranında artırılacaktır. Maddenin üçüncü fıkrasında, cezanın artırılmasına neden olan başkaca bir kısım haller düzenlenmiştir. Burada belirtilen yaralanmalar ikinci fıkradaki yaralanmalarda daha ağır niteliktedir. Buna göre taksirle yaralama;

İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine, Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine, Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına, Yüzünün sürekli değişikliğine, Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine, neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılacaktır. Maddenin dördüncü fıkrasına göre, fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması hâlinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunacaktır.

Beşinci fıkraya göre, taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikâyet aranmayacaktır. Şikâyet süresi altı aydır ve bu süre suçun işlenmesinden ve failin öğrenilmesinden itibaren başlayacaktır.

Bilinçli Taksir Burada bilinçli taksir kavramına değinmekte fayda vardır. Bilinçli taksir, neticenin gerçekleşmesini istemeyen failin, hareketinin tipe uygun, hukuka aykırı bir sonuca neden olabileceğini öngörmesine rağmen, hareketine devam ederek neticeyi meydana getirmesidir. Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörememesi, bilinçli taksir halinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır. Hukuka aykırı neticeyi öngördüğü halde gerçekleşmeyeceğine güvenen ve bu güvenle hareketini sürdüren failin söz konusu güveninin dayanağı, talih, bilgi, yetenek, deneyim vb. gibi çeşitli etkenler olabilir. Yaralama eyleminin bilinçli taksirle işlenip işlenmediği hususunun tespiti her olay için ayrı ayrı incelenmesi gereken bir durumdur. Ancak yerleşmiş Yargıtay yerleşik içtihatları kırmızı ışıkta geçilmesi nedeni ile meydana gelen yaralamalarda genel olarak bilinçli taksirin var olduğu yönündedir. Yaralama eyleminin bilinçli taksirle işlenmesi halinde TCK m. 22/3’e göre verilen ceza üçte birinden yarısına kadar artırılacaktır.

Taksirle yaralama suçları uzlaşmaya tabi suçlardandır.

Uyuşturucu Madde Ticareti Suçu ve Cezası

Uyuşturucu avukatı, Uyuşturucu madde ticareti suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 188. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak imal, ithal veya ihraç eden kişi cezalandırılır. Bu ceza, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezasıdır.

Maddenin 3.fıkrasına göre ise uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi cezalandırılır. Ceza, on yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmi bin güne kadar adlî para cezasıdır. Aynı fıkranın son cümlesine göre ise uyuşturucu madde satılan kişinin çocuk olması halinde cezanın on beş yıldan az olmayacağı düzenlenmiştir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 15.06.2004 tarihli 107-136 ile 06.03.2012 tarihli 387-75 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında kriterler belirlemiştir. Uyuşturucu madde bulundurmanın, kullanma maksadına yönelik olduğunun belirlenmesinde dikkate alınması gereken, öğreti ile uygulamada da kabul görmüş kriterler ve uyuşturucu avukatı olarak kriterlere bakış açımız aşağıdadır. Yargıtay CGK’nın Satma-Kullanma-Bulundurma Ayrımında Belirlediği Kriterler

Birinci kriter, failin bulundurduğu uyuşturucu maddeyi başkasına satma, devir veya tedarik etmek hususunda herhangi bir davranış içine girip girmediğidir.

İkinci kriter, uyuşturucu maddenin bulundurulduğu yer ve bulunduruluş biçimidir. Kişisel kullanım için uyuşturucu madde bulunduran kimse, bunu her zaman kolaylıkla erişebileceği bir yerde bulundurur. Örneğin, genellikle evinde veya işyerinde bulundurmaktadır. Buna karşın uyuşturucu ev veya işyerine uzakta, çıkarılıp alınması güç ve zaman gerektiren depo, mağara, gibi bir yere gizlenebilir. İşte bu durum uyuşturucunun kullanma dışında bir amaçla bulundurulduğunu gösterebilir. Yine, uyuşturucunun çok sayıda özenli olarak hazırlanmış küçük paketçikler halinde olması, her paketçiğin içine hassas biçimde yapılan tartım sonucu aynı miktarda uyuşturucu madde konulmuş olması, uyuşturucu maddenin ele geçirildiği yerde veya yakınında, hassas terazi ve paketlemede kullanılan ambalaj malzemelerinin bulunması, kullanım dışında bir amaçla bulundurulduğu hususunda önemli bir belirtidir.

Üçüncü kriter de, bulundurulan uyuşturucu maddenin çeşit ve miktardır. Uyuşturucu madde kullanan kimse genelde bir ya da benzer etki gösteren iki değişik uyuşturucu maddeyi bulundurur. Değişik nitelikte ve farklı etkileri olan eroin, kokain, esrar, amfetamin içeren tabletlerin birlikte bulundurulması bunların satmak amacıyla bulundurulduğunu gösterebilir. Kişisel kullanım için kabul edilebilecek miktar, kişinin fiziksel-ruhsal yapısıyla uyuşturucu veya uyarıcı maddenin niteliğine, cinsine ve kalitesine göre değişiklik gösterebilir. Adli Tıp Kurumunun mütalaalarında esrar kullananların her defasında 1-1,5 gram olmak üzere günde üç kez esrar tüketebildikleri bildirilmektedir.

Esrar kullanma alışkanlığı olanlar bu durumu göz önünde bulundururlar. Bu nedenle birkaç-aylık ihtiyaçlarını karşılayacak miktarda esrar maddesini ihtiyaten yanlarında veya ulaşabilecekleri bir yerde bulundurabildikleri adli dosyalara yansıyan bir husustur. Buna göre, esrar kullanan faillerin olağan sayılan süre içinde kişisel olarak kullanıp tüketebilecekleri miktarın üzerinde esrar maddesi bulundurmaları halinde, bulundurmanın kişisel kullanım amacına yönelik olmadığı kabul edilmelidir. Buradan anlaşılacağı üzere uyuşturucu maddeyi satın alma, kabul etme, bulundurma eylemi kişisel kullanım amacıyla gerçekleştiriliyorsa bu durumda uyuşturucu madde ticareti suçu değil; kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçu ( TCK m. 191) oluşacaktır. Suçun Nitelikli Halleri

Maddenin 4.fıkrasında ceza artırımına ilişkin bir takım düzenlemeler bulunmaktadır. Buna göre;

Uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin eroin, kokain, morfin, sentetik kannabinoid ve türevleri veya bazmorfın olması halinde;

Üçüncü maddede düzenlenen uyuşturucu madde ticaretinin Okul, yurt, hastane, kışla veya ibadethane gibi tedavi, eğitim, askerî ve sosyal amaçla toplu bulunulan bina ve tesisler ile bunların varsa çevre duvarı, tel örgü veya benzeri engel veya işaretlerle belirlenen sınırlarına iki yüz metreden yakın mesafe içindeki umumi veya umuma açık yerlerde işlenmesi halinde ceza yarı oranında artırılacaktır.

Uyuşturucu madde ticareti suçunun üç ya da daha fazla kişi tarafından işlenmesi halinde verilen ceza bir kat artırılacaktır.

Üretimi resmi makamların iznine, satışı yetkili-tabip tarafından düzenlenen reçeteye bağlı olan uyuşturucu veya uyarıcı maddeler de bu suçun konusunu oluşturur. Ancak, verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir.

Uyuşturucu veya uyarıcı etki doğurmamakla birlikte, uyuşturucu veya uyarıcı madde üretiminde kullanılan ve ithal veya imali resmî makamların iznine bağlı olan maddeyi ülkeye ithal eden, imal eden, satan, satın alan, sevk eden, nakleden, depolayan veya ihraç eden kişi cezalandırılır. Bu ceza, sekiz yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezasıdır.

Uyuşturucu satmak cezası, uyuşturucu ticareti cezası, uyuşturucu satma cezası ve uyuşturucu madde ticareti suçunun tabip, diş tabibi, eczacı, kimyager, veteriner, sağlık memuru, laborant, ebe, hemşire, diş teknisyeni, hastabakıcı, sağlık hizmeti veren, kimyacılıkla veya ecza ticareti ile iştigal eden kişi tarafından işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılacaktır.

Ceza Avukatı

Ankara Ceza avukatı, Or Hukuk olarak; ofisimiz suçun işlendiği ilk andan infaz aşamasına kadar vekil olarak siz müvekkilerinin yanındadır. Bu anlamda Emniyet / Jandarma, Savcılık, Sulh Ceza Hakimliği, Yargılama aşaması, istinaf, temyiz başvuru sürecini titizlikle takip etmekteyiz.. Kararın kesinleşmesinden sonra ise infaz hukuku ile ilgili olarak müvekkillerimize müdafii sıfatıyla hukuki destek sağlamaktayız. Ofisimiz suç mağduru olan müvekkillerine ise suç nedeniyle zarar gördükleri andan failin cezasının kesinleşmesine kadar müşteki vekili olarak her türlü hukuki yardımda bulunmaktadır.

Baktığımız Suçlar

Ofisimiz Ankara Ceza Avukatı olarak uzman Ceza Avukatları ile güçlü çözüm ortaklarına sahiptir. Bu anlamda uyuşturucu ticareti, kasten yaralama, hakaret, tehdit, şantaj, mala zarar verme, basit ve nitelikli hırsızlık, cinsel taciz, cinsel saldırı, dolandırıcılık, taksirle adam öldürme, taksirle yaralama, özel hayatın gizliliğini ihlal, kişisel verilerin kaydedilmesi, vergi suçları ve birçok alanda müvekkillerine öngörülü ve profesyonel hukuki destek sağlanmaktadır. Kolluk ve savcılık ifadelerinde müvekkilleri ile birlikte hazır bulunan avukatlarımız, Sulh Ceza Hâkimliği sorgularına da iştirak etmekte, infaz hukukuna ilişkin başvuruları da yapmaktadırlar.

Ceza Davalarında Süreç

Ceza soruşturmaları ve kovuşturmaları, neticesi hapis cezası ile cezalandırılma sonucunu doğurabileceğinden dikkatli takip edilmesi gereken bir süreçtir. Res’en araştırma ilkesi gereğince suçun ortaya çıkarılmasında adli makamlar araştırmalarını talebe bağlı olmaksızın yaparlar. Bu ise müşteki, şüpheli veya sanığın süreçte etkin olmasına engel bir durum değildir. Or hukuk ceza avukatları bu süreçte müvekkilin lehine olabilecek hususlarda soruşturma ve kovuşturmalara etkin olarak dahil olmaktadırlar. Zira şüpheli veya sanığın cezalandırılmasında haksız tahrik, meşru müdafaa, suçun manevi unsuru (kast, taksir), maddi unsuru, kastın yoğunluğu, takdiri indirim nedeni, etkin pişmanlık, cezanın alt ve üst unsuru dikkate alınan hususlardır.

İlk derece mahkemesinin sanığı cezalandırılmasından sonra ise gerekli itiraz ve temyizlerin yapılması hayati bir konudur. Bu aşamada sürelerin kaçırılması halinde sanık hakkında ceza kesinleşir ve cezanın infazına başlanır. Bir başka hayati konu ise Yargıtay incelemesi için gönderilen temyiz dilekçesidir. CMK’nın 301. Maddesi uyarınca “Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında incelemeler yapar.” Bu nedenle temyiz dilekçesinde herhangi bir hususun unutulması Yargıtay incelemesinde o hususun dikkate alınmamasına ve belki de sanık hakkında verilen mahkumiyet kararının bozulacak iken onanması sonucunu doğuracaktır. Or Hukuk ceza avukatı, suça ilişkin müvekkillerin bilgi verdiği andan kararın infaz aşamasına kadar çok titiz ve dikkatli bir çalışma ile müvekkillerini temsil etmektedirler.

Uyuşturucu Madde Ticareti Suçu ve Cezası

Uyuşturucu madde ticareti suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 188. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak imal, ithal veya ihraç eden kişi cezalandırılır. Bu ceza, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezasıdır. Maddenin 3.fıkrasına göre ise uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi cezalandırılır. Ceza, on yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmi bin güne kadar adlî para cezasıdır. Aynı fıkranın son cümlesine göre ise uyuşturucu madde satılan kişinin çocuk olması halinde cezanın on beş yıldan az olmayacağı düzenlenmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 15.06.2004 tarihli 107–136 ile 06.03.2012 tarihli 387–75 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında kriterler belirlemiştir. Uyuşturucu madde bulundurmanın, kullanma maksadına yönelik olduğunun belirlenmesinde dikkate alınması gereken, öğreti ile uygulamada da kabul görmüş kriterler aşağıdadır. Yargıtay CGK’nın Satma-Kullanma-Bulundurma Ayrımında Belirlediği Kriterler Birinci kriter, failin bulundurduğu uyuşturucu maddeyi başkasına satma, devir veya tedarik etmek hususunda herhangi bir davranış içine girip girmediğidir. İkinci kriter, uyuşturucu maddenin bulundurulduğu yer ve bulunduruluş biçimidir. Kişisel kullanım için uyuşturucu madde bulunduran kimse, bunu her zaman kolaylıkla erişebileceği bir yerde bulundurur. Örneğin, genellikle evinde veya işyerinde bulundurmaktadır. Buna karşın uyuşturucu ev veya işyerine uzakta, çıkarılıp alınması güç ve zaman gerektiren depo, mağara, gibi bir yere gizlenebilir. İşte bu durum uyuşturucunun kullanma dışında bir amaçla bulundurulduğunu gösterebilir. Yine, uyuşturucunun çok sayıda özenli olarak hazırlanmış küçük paketçikler halinde olması, her paketçiğin içine hassas biçimde yapılan tartım sonucu aynı miktarda uyuşturucu madde konulmuş olması, uyuşturucu maddenin ele geçirildiği yerde veya yakınında, hassas terazi ve paketlemede kullanılan ambalaj malzemelerinin bulunması, kullanım dışında bir amaçla bulundurulduğu hususunda önemli bir belirtidir. Üçüncü kriter de, bulundurulan uyuşturucu maddenin çeşit ve miktardır. Uyuşturucu madde kullanan kimse genelde bir ya da benzer etki gösteren iki değişik uyuşturucu maddeyi bulundurur. Değişik nitelikte ve farklı etkileri olan eroin, kokain, esrar, amfetamin içeren tabletlerin birlikte bulundurulması bunların satmak amacıyla bulundurulduğunu gösterebilir. Kişisel kullanım için kabul edilebilecek miktar, kişinin fiziksel-ruhsal yapısıyla uyuşturucu veya uyarıcı maddenin niteliğine, cinsine ve kalitesine göre değişiklik gösterebilir. Adli Tıp Kurumunun mütalaalarında esrar kullananların her defasında 1–1,5 gram olmak üzere günde üç kez esrar tüketebildikleri bildirilmektedir. Esrar kullanma alışkanlığı olanlar bu durumu göz önünde bulundururlar. Bu nedenle birkaç-aylık ihtiyaçlarını karşılayacak miktarda esrar maddesini ihtiyaten yanlarında veya ulaşabilecekleri bir yerde bulundurabildikleri adli dosyalara yansıyan bir husustur. Buna göre, esrar kullanan faillerin olağan sayılan süre içinde kişisel olarak kullanıp tüketebilecekleri miktarın üzerinde esrar maddesi bulundurmaları halinde, bulundurmanın kişisel kullanım amacına yönelik olmadığı kabul edilmelidir. Buradan anlaşılacağı üzere uyuşturucu maddeyi satın alma, kabul etme, bulundurma eylemi kişisel kullanım amacıyla gerçekleştiriliyorsa bu durumda uyuşturucu madde ticareti suçu değil; kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçu ( TCK m. 191) oluşacaktır. Suçun Nitelikli Halleri Maddenin 4.fıkrasında ceza artırımına ilişkin bir takım düzenlemeler bulunmaktadır. Buna göre; Uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin eroin, kokain, morfin, sentetik kannabinoid ve türevleri veya bazmorfın olması halinde; Üçüncü maddede düzenlenen uyuşturucu madde ticaretinin Okul, yurt, hastane, kışla veya ibadethane gibi tedavi, eğitim, askerî ve sosyal amaçla toplu bulunulan bina ve tesisler ile bunların varsa çevre duvarı, tel örgü veya benzeri engel veya işaretlerle belirlenen sınırlarına iki yüz metreden yakın mesafe içindeki umumi veya umuma açık yerlerde işlenmesi halinde ceza yarı oranında artırılacaktır. Uyuşturucu madde ticareti suçunun üç ya da daha fazla kişi tarafından işlenmesi halinde verilen ceza bir kat artırılacaktır. Üretimi resmi makamların iznine, satışı yetkili-tabip tarafından düzenlenen reçeteye bağlı olan uyuşturucu veya uyarıcı maddeler de bu suçun konusunu oluşturur. Ancak, verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir. Uyuşturucu veya uyarıcı etki doğurmamakla birlikte, uyuşturucu veya uyarıcı madde üretiminde kullanılan ve ithal veya imali resmî makamların iznine bağlı olan maddeyi ülkeye ithal eden, imal eden, satan, satın alan, sevk eden, nakleden, depolayan veya ihraç eden kişi cezalandırılır. Bu ceza, sekiz yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezasıdır. Uyuşturucu madde ticareti suçunun tabip, diş tabibi, eczacı, kimyager, veteriner, sağlık memuru, laborant, ebe, hemşire, diş teknisyeni, hastabakıcı, sağlık hizmeti veren, kimyacılıkla veya ecza ticareti ile iştigal eden kişi tarafından işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılacaktır. Uyuşturucu madde ticareti suçu ve Ceza Hukuku ile ilgili diğer makalelerimiz için web sitemizi ziyaret edebilirsiniz.

Cinsel Saldırı Suçu, Cezası ve Nitelikli Halleri

Cinsel saldırı suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 102. maddesinde düzenlenmiştir. Maddede sırasıyla Cinsel Saldırı suçunun; basit hali (1.fıkra-1.cümle), sarkıntılık hali (1.fıkra-2.cümle), nitelikli-hali (2.fıkra) ve ağırlaştırıcı nedenleri (3.ve 5. fıkra) düzenlenmiştir. Cinsel saldırı suçu kişinin vücut dokunulmazlığına karşı işlenen bir suçtur. Bireyin mahremiyetini, beden ve ruh sağlığını ve cinsel bütünlüğü korumayı hedef alır. Cinsel saldırı suçunda failin cinsel arzularını tatmin için şehvetle mağdurun beden dokunulmazlığını onun rızası dışında ihlal etmesi söz konusudur. Cinsel saldırı suçunun özelliği, bu suçu oluşturan fiillerin mağdurun iradesi dışında gerçekleştirilmesidir. Cinsel saldırı suçunda cebir, tehdit, hile veya mağdurun iradesini etkileyen haller maddede unsur olarak düzenlenmemiştir. Ancak maddenin gerekçesinde, mağdura karşı cebir veya tehdit ya da hile kullanmak suretiyle ya da mağdurun bilincinin yitirilmesine neden olmak veya uyku hali dolayısıyla bilincinin kapalı olmasından yararlanmak suretiyle de bu suçların işlenmesinin mümkün olduğundan söz edilmiştir. Cinsel saldırı suçunda, kişiye karşı gerçekleştirilen cinsel davranışların kişinin rızasına aykırı olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Kişinin rızası hukuka uygunluk nedeni olup, rızanın varlığı ceza sorumluluğunu ortadan kaldırmaktadır. Cinsel saldırı suçunun basit hali ve sarkıntılık suretiyle işlenen cinsel saldırı suçunun takibi şikayete bağlıdır. Nitelikli cinsel saldırı suçunun takibi ise resen yapılır. Basit Cinsel Saldırı Suçu Basit cinsel saldırı suçunda, mağdurun bedenine rızası olmaksızın cinsel ilişki düzeyine varmayan seviyede temasta bulunulması söz konusudur. Cinsel ilişki boyutuna varmayan, ancak belli bir yoğunluk ve süreklilik arzeden cinsel temas ve davranışlar basit cinsel saldırı suçunu oluşturur. (TCK 102/1–1.cümle). Öpme, elleme, sarılma, sıkma ve okşama türünden eylemler bu tür cinsel davranışlara örnek teşkil eder. Bir kimseyi rızası dışında öpmek, vücuduna dokunmak, sarılmak veya okşamak suretiyle meydana gelen eylemlerin bir devamlılık oluşturmayıp kısa süreli ve kesintili olması durumunda sarkıntılık suretiyle işlenen basit cinsel saldırı suçu söz konusu olur. (TCK 102/1–2. cümle). Uygulamada buna sarkıntılık suçu denilmektedir. Yargıtay ilgili ceza dairesi istikrar gören benzer pek çok kararında; fail tarafından sokakta yürümekte olan mağdura karşı arkasından yaklaşarak bacak ve kalça kısımlarını sıkmak şeklinde gerçekleşen eylemleri örnek olarak zikrederek bu şekilde ani hareketle yapılıp süreklilik arz etmeyen öpme, elini dokundurup çekme, sarılıp bırakma türünden cinsel davranışların Basit Cinsel Saldırı suçunu değil, Sarkıntılık suçunu oluşturacağını belirtmiştir. Sarkıntılık suçu da cinsel saldırı suçunun bir görünüm biçimi olduğundan mutlaka mağdurun bedenine fiziksel bir temasta bulunulması şarttır. Sarkıntılık kesik ve ani bir eylem şeklinde tezahür eder. Failin, mağdurun bedenine temas etmeden gerçekleştirdiği söz ve davranışlar (laf atma, sözle taciz etme vb.) cinsel taciz suçu olarak nitelendirilir. Bu suç kanunun 105. maddesinde ayrıca düzenlenmiştir. Cinsel saldırı suçunun oluşması için ise bedensel temas şarttır. Nitelikli Cinsel Saldırı Suçu Nitelikli Cinsel Saldırı suçu mağdurun vücuduna rızası olmaksızın organ veya sair/başka bir cisim sokulması suretiyle, yani cinsel-ilişkinin gerçekleşmesiyle meydana gelir. Bir başka deyişle nitelikli cinsel saldırı suçu mağdurun ırzına geçilmesi veya tecavüz edilmesi halidir. Organ veya cisim sokulması oral, vajinal veya anal yolla söz konusu olur. Bu açıdan mağdurun-vücuduna penis sokulabileceği gibi, vajinal veya anal yoldan cop, kalem, şişe, sopa gibi sair bir cisim de sokulabilir. Madde gerekçesinde, basit cinsel saldırı suçunun oluşumu için failin cinsel arzularını tatmine yönelik ve şehevi nitelikteki davranışlarla hareket etmesi suçun unsuru olarak gerekli görülmesine karşın, nitelikli cinsel saldırı suçunun oluşumu için vücuda organ veya sair cisim sokulması şeklindeki eylemin cinsel arzunun tatmini amacıyla yapılmış olmasının şart olmadığı hususu açıkça belirtilmiştir. Suçun Ağırlaştırıcı Nedenleri Gerek Basit Cinsel Saldırı suçu gerek Nitelikli Cinsel Saldırı suçunun; Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, Kamu görevinin, vesayet veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, Üçüncü derece dâhil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı ya da üvey baba, üvey ana, üvey kardeş, evlat edinen veya evlatlık tarafından, Silahla veya birden fazla kişi tarafından birlikte, İnsanların toplu olarak bir arada yaşama zorunluluğunda bulunduğu ortamların sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle, işlenmesi hâlinde, Suçun ağırlaştırıcı nedeni söz konusudur. Ağırlaştırıcı nedenlerden bir veya bir kaçının varlığı halinde cezalandırma yapılırken ceza yarı oranında arttırılarak hüküm kurulur. Burada cezanın yarı oranında arttırılması yönündeki düzenlemenin emredici olduğuna dikkat etmek gerekir. Suçun işlenişinde sadece bir ağırlaştırıcı-neden bulunması haliyle birden fazla ağırlaştırıcı neden bulunması halinde artırım yine de yarı oranında mümkün olabilir. Bu durumda ceza adaletinin sağlanması ve orantılı bir ceza tayini için somut olayda birden çok ağırlaştırıcı neden varsa bu husus hakim tarafından alt ve üst sınırlar arasında temel ceza tayini yapılırken göz önünde bulundurulmalıdır. Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümünün söz konusu olması bir başka ağırlaştırıcı neden olarak düzenlenmiştir. Bu hallerde fail hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur. Suçun Unsurları Maddi Unsur Maddenin 1. fıkrasında düzenlenen basit cinsel saldırı suçu ile sarkıntılık düzeyinde kalan cinsel saldırı suçunun oluşabilmesi için, cinsel arzuları tatmin amacına yönelik davranışlarla kişinin vücut dokunulmazlığının ihlal edilmesi gerekir. Failin cinsel bir davranışta bulunması gerekmektedir. Cinsel arzuları tatmin amacına yönelik fakat cinsel ilişkiye varmayan şehevi davranışlar cinsel davranışı oluşturmaktadır. Basit Cinsel Saldırı suçunda kişinin vücudu üzerinde kendisinin iradesi dışında gerçekleştirilen, cinsel-arzuları-tatmin amacına yönelik fakat cinsel-ilişkiye varmayan davranışlar söz konusudur. Kişinin vücuduna yönelik cinsel amaçlı davranışlar şayet ani ve kesintili ise, bir başka deyişle cinsel davranışta bir süreklilik söz konusu değilse bu durumda Sarkıntılık suçu söz konusu olur. Basit Cinsel Saldırı ve Sarkıntılık suçlarının oluşması için, gerçekleştirilen hareketlerin objektif olarak şehevi bulunmaları yeterlidir. Failin şehevi duygularını fiilen tatmin edilmiş olması gerekmez. Maddenin 2. Fıkrasında düzenlenen Nitelikli Cinsel Saldırı suçu mağdurun vücuduna rızası olmaksızın organ veya sair/başka bir cisim sokulması suretiyle, yani cinsel ilişkinin gerçekleşmesiyle meydana gelir. Basit cinsel saldırı suçunun oluşumu için failin cinsel arzularını tatmine yönelik ve şehevi nitelikteki davranışlarla hareket etmesi şarttır. Ancak nitelikli cinsel-saldırı suçunun oluşumu için vücuda organ veya sair cisim sokulması şeklindeki eylemin cinsel-arzunun-tatmini amacıyla yapılmış olması şart değildir. Manevi Unsur Cinsel Saldırı suçu ancak özel kastla işlenebilir. Genel kast suçun oluşması için yeterli değildir. Suçun temel ve basit hali açısından oluşabilmesi için failde, ayrıca cinsel arzuları tatmin amacı olmalıdır. Failin hareketlerinin dış görünüşü itibariyle şehevi nitelikte bulunması gerektiği gibi, fail bu hareketleri cinsel arzularını tatmin amacıyla gerçekleştirmelidir. Suçun Faili Bu suçta fail kadın veya erkek herkes olabilir. Suçun basit halinin işlenişi bakımından, suçun faili cinsel arzularını tatmin amacına yönelik ve şehevi nitelikteki davranışlarla mağdura karşı cinsel saldırıda veya sarkıntılıkta bulunan bu şekilde mağdurun cinsel dokunulmazlığını ihlal eden kişidir. Ancak suçun nitelikli hali için vücuda vajinal, anal veya oral yoldan penis gibi bir organ veya cop gibi bir cisim sokan kişi suçun faili olacağından bu bakımdan söz konusu eylemleri gerçekleştiren kişinin saikinin cinsel duygularını tatmin olması şart değildir. Suçun Mağduru Bu suç kişilere karşı işlenen bir suç olduğu için kadın veya erkek herkes bu suçun mağduru olabilir. Fakat mağdurun on sekiz yaşını doldurmuş olması gerekir. Mağdurun çocuk olması durumunda bu maddede düzenlenen Cinsel Saldırı suçu değil, TCK’nın 103.Maddesinde düzenlenen Çocukların Cinsel İstismarı suçu meydana-gelmiş olur. Suçun mağdurunun eş olması durumuna ayrıca değinmek gerekir. Kanuna göre evlilik birliği içerisindeki eşin de Cinsel Saldırı suçunun nitelikli halinin mağduru olması mümkündür. Evlilik birliği eşlere sadakat yükümlülüğünün yanı sıra, karşılıklı olarak birbirlerinin cinsel arzularını tatmin yükümlülüğü de yüklemektedir. Buna karşılık evlilik birliği içinde bile, cinsel arzuların tatminine yönelik talepler açısından tıbbi ve hukuki sınırlar bulunmaktadır. Bu sınırlar ihlal edilerek eş üzerinde gerçekleştirilen ve cinsel saldırı suçunun nitelikli halini oluşturan davranışlar, mağdur olan eşin şikayetçi olması durumunda ceza yaptırımını gerekli kılmaktadır. Korunan Hukuki Yarar Bu suçla korunan hukuki değer kişilerin cinsel dokunulmazlığıdır. Özel olarak korunmak istenen değer, kişinin beden ve ruh sağlığı, cinsel bütünlüğü ve mahremiyetidir. Genel itibariyle aile kurumu ve toplumsal ahlak düzeninin de korunması amaçlanmıştır. Soruşturma ve Kovuşturma Birinci fıkra birinci-cümlede düzenlenen Basit Cinsel Saldırı suçu ile ikinci cümlede düzenlenen Sarkıntılık-suçunun soruşturma ve kovuşturması, yani takibatı şikayete bağlıdır. Şayet mağdur şikayetçi olmazsa bu suçlar bakımından soruşturma veya kovuşturma yapılamaz. Şikayet süresi TCK 73. maddesi gereğince fiil ve failin öğrenilmesinden itibaren altı aydır. Bu süre içerisinde mazeret olmaksızın şikayette bulunulmaması durumunda soruşturma yapılamaz. Şikayet üzerine yürütülen soruşturma veya kovuşturmada mağdurun şikayetinden vazgeçmesi üzerine devam eden soruşturma veya kovuşturma düşer. İkinci cümlede düzenlenen Nitelikli Cinsel Saldırı suçunun ise soruşturma veya kovuşturması şikayete bağlı olmayıp, takibi resen yapılır. Ancak burada bir istisna söz konusudur. Şayet Nitelikli Cinsel Saldırı suçunun mağduru eş ise, suçun soruşturma veya kovuşturması mağdur olan eşin şikayetine bağlıdır. Mağdur olan eş şikayetçi olmadıkça soruşturma ve kovuşturma yapılamaz. Suçun Yaptırımı Maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesinde düzenlenen Basit Cinsel Saldırı suçunun varlığı yani cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığının ihlâl edilmesi durumunda, suçun faili mağdurun şikâyeti üzerine, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.(TCK md.102/1–1. cümle). Cinsel davranışın sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde faile, yine mağdurun şikayeti üzerine iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir. (TCK md.102/1–2 cümle). Fiilin vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, yani Cinsel Saldırı suçunun nitelikli olarak işlenmesi durumunda fail hakkında on iki yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur(TCK md.102/2). Bu durumda hükmedilebilecek olan cezanın üst-sınırı madde metninde belirtilmemekle birlikte Türk Ceza Kanununun 49/1.maddesi gereğince en fazla 20 yıl olabilir. Hakim, somut olayda; suçun işleniş biçimini, suçun işlenişinde kullanılan araçları, suçun işlendiği yer ve zamanı, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını, failin kastının yoğunluğunu ve failin güttüğü amaç ve saiki göz önünde bulundurarak yukarıda belirtilen cezaların alt ve üst sınırları arasında temel cezayı belirler. Gerek Basit Cinsel Saldırı suçu gerek Nitelikli Cinsel Saldırı suçunun; – Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, – Kamu görevinin, vesayet veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, – Üçüncü derece dâhil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı ya da üvey baba, üvey ana, üvey kardeş, evlat edinen veya evlatlık tarafından, – Silahla veya birden fazla kişi tarafından birlikte, – İnsanların toplu olarak bir arada yaşama zorunluluğunda bulunduğu ortamların sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle, işlenmesi hâlinde, Suçun ağırlaştırıcı nedeni söz konusudur. Ağırlaştırıcı nedenlerden bir veya bir kaçının varlığı halinde cezalandırma yapılırken, hakim tarafından belirlenen temel ceza yarı oranında arttırılır. Öte yandan işlenen Cinsel Saldırı suçu sonucunda mağdur bitkisel hayata girmiş veya ölmüş olabilir. Bu durumda ise fail hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur (TCK 102/5). Cinsel Saldırı Suçlarında Görevli Mahkeme Sarkıntılık suçu hakkında yargılama yapma görevi, Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yerine getirilir. Sarkıntılık suçu dışında TCK md.102’de yer alan tüm cinsel-suçlarla ilgili yargılama yapma görevi ise Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yerine getirilir. Suçun Özel Görünüş Şekilleri Teşebbüs Cinsel Saldır suçunun gerek basit gerek nitelikli haline teşebbüs, icra hareketleri kısımlara bölünebileceğinden mümkündür. TCK m.35/1’e göre; kişi, işlemeyi kastettiği bir-suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde-olmayan-nedenlerle tamamlayamazsa teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur. İşlenmek istenen cinsel saldırı suçuyla belirli bir yakınlık ve bağlantı içindeki hareketlerin yapılması durumunda suçun icrasına başlanılmış sayılacaktır. Ayrıca yapılan hareketlerin de bu suçu işlemek için uygun hareketler olması gerekmektedir. Fail suçun icra hareketlerine başladıktan sonra, elinde-olmayan nedenlerle mağdurun vücuduna organ ve sair bir cismi sokamamışsa eylem teşebbüs halinde kalmıştır. Failin icra hareketleri kişinin vücuduna anal ya da vajinal yoldan cinsel organının sokulmasına yönelik olup da iktidarsızlığı nedeniyle icra hareketlerini tamamlayamaması durumunda Nitelikli Olarak Cinsel Saldırı Suçuna Teşebbüs Etme söz konusu olur. Türk Ceza Kanunu md.36 gereği, fail, suçun icra hareketlerinden gönüllü vazgeçer veya kendi çabalarıyla suçun-tamamlanmasını veya neticenin-gerçekleşmesini önlerse, teşebbüsten-dolayı cezalandırılmaz. Fakat tamam olan kısım esasen bir suç oluşturduğu takdirde, sadece o suça ait ceza ile cezalandırılır. Örneğin; fail cinsel ilişkide bulunmak isterken vazgeçerse, o zamana kadarki eylemler cinsel saldırının temel şeklini oluşturabilir. İçtima / Zincirleme Suç Cinsel saldırı suçunun, fail tarafından bu suçu işleme kararı kapsamında aynı kişiye (mağdura) karşı değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi durumunda, zincirleme suç hükümleri söz konusu olur. Bu durumda yani zincirleme suç halinin varlığı söz konusuysa bir tek cezaya hükmedilecek. Fakat Türk Ceza Kanunu 43/1.maddesi gereğince verilecek ceza, somut olayın özellikleri hakim-tarafından dikkate alınarak dörtte birinden dörtte üçüne kadar arttırılacaktır. Failin, mağdurun iradesini ve direncini kırarak onunun üzerinde hakimiyet kurduğu süre içerisinde aralıklarla gerçekleşen birden fazla cinsel saldırı eylemi durumunda zincirleme suç hükümlerinin söz konusu olabileceğini, mağdur fiziki ve mekânsal olarak failin hakimiyetinden kurtulduktan ve önemli sayılacak bir zaman geçtikten sonra fail tarafından mağdura yeniden cinsel saldırıda bulunulması durumunda artık zincirleme olarak işlenmiş suçtan değil bağımsız olarak işlenmiş yeni bir suçun varlığını kabul etmek gerekir. Böyle bir durumda her bir eylem için bağımsız cezalandırma yapılmalıdır. TCK m. 43/1’e göre, bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri aynı suçtur. Kişi aynı suç işleme kararıyla bir kişiye karşı önce m. 102/1 anlamında cinsel saldırı suçunun temel şeklini işler. Daha sonra 102/2 anlamında cinsel saldırının nitelikli hali olan vücuda organ veya sair bir cismin sokulması suretiyle cinsel saldırı suçunu işlerse, bu durum zincirleme suçun kabulüne engel olmayacaktır. İştirak Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur (TCK m. 37). Suçun kanuni tanımında öngörülen cinsel davranışlarla bir başkasının vücut dokunulmazlığın ihlal eylemini gerçekleştiren kişi faildir. Suçun birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi durumunda, bu kişilerin her biri ayrı ayrı doğrudan fail olarak sorumlu tutulacaktır. Buna uygulamada doğrudan iştirak denir. Doğrudan iştirakte, birlikte suç işleme kararının yanı sıra, fiil üzerinde ortak hâkimiyet kurulduğu için, her bir suç ortağı fail statüsündedir. Ortak hâkimiyetin kurulup kurulmadığının saptanmasında suç ortaklarının suçun icrasındaki rolleri ve katkılarının taşıdığı önem göz önünde bulundurulur. Örnek olarak, cinsel saldırı suçunu işlemek isteyen ve bu konuda ortak karara varıp birlikte hareket eden suç ortaklarından biri cebir veya tehdit kullanarak mağdurun direncini kırıyor, diğeri de mağdura cinsel saldırıda bulunuyorsa, her iki suç ortağının suçun işlenişine yaptıkları katkı, suçun icrası açısından birbirini tamamlayıcı niteliktedir. Dolayısıyla, her iki suç ortağı, suçun işlenişi üzerinde ortak bir hakimiyet kurduğu için, ayrı ayrı suçun faili olarak cezalandırılacaklardır. Ceza sorumluluğu aralarında bölüştürülmeyecek, her biri işlenen suçun cezasıyla ayrı ayrı cezalandırılacaktır. Dolaylı Faillik Özellikle Nitelikli Cinsel Saldırı suçu yönüyle kişinin, kendi iktidarsız olduğundan, mağdurun vücuduna organ sokulması için bir başkasını araç olarak kullanması örneğinde olduğu gibi, suçu bir başkasını araç olarak kullanmak suretiyle gerçekleştirebilmesi söz konusu olabileceğinden bu suçta dolaylı faillik de mümkündür. Azmettirme veya Yardım Etme Cinsel Saldırı suçuna azmettirme ve yardım etme suretiyle iştirak etmek de mümkündür. Suç ortaklarının azmettiren veya yardım eden olarak sorumluluğu için, suçun tamamlanmış veya en azından teşebbüs aşamasına varmış olması gerekir. Dolaylı fail ve azmettiren, tıpkı doğrudan failde olduğu gibi işlenen suçun cezasıyla cezalandırılır. Ancak, başkasını araç-olarak kullanan dolaylı failin, kusur yeteneği bulunmayan kimseyi suçun işlenmesinde araç-olarak kullanması hali kanunda ağırlaştırıcı sebep olarak düzenlenmiştir. Böyle bir durumda dolaylı failin cezası arttırılır. Yine azmettirmek suretiyle suça iştirak eden failin, alt soy veya üst soy ilişkisinden kaynaklanan nüfuzunu kötüye kullanarak bir kimseyi suça azmettirmesi veya çocuk olan bir kişiyi suça azmettirmesi hali de kanunda ağırlaştırıcı sebep olarak düzenlenmiştir. Bu durumdaki azmettiricinin cezasının arttırılacağı hükme bağlanmıştır. Yardım eden sıfatıyla suça iştirak eden kişinin cezasının ise, suçun ağırlaştırılmış-müebbet veya müebbet-hapis-cezası gerektirmediği durumlarda yarısı oranında indirileceği kanunda düzenlenmiştir. TCK m. 41/1’e göre, iştirak halinde işlenen suçlarda, sadece gönüllü vazgeçen suç ortağı, gönüllü vazgeçme hükümlerinden yararlanır. Gönüllü vazgeçen suç ortağı, suçun işlenmemesi için elinden gelen bütün gayreti göstermiş buna rağmen cinsel saldırı suçu işlenmişse, örneğin cinsel saldırı suçunun işlenmesi sırasında mağdurun hareket etmesini önlemek suretiyle yardımda bulunarak suçun icrasını kolaylaştıran kişi bundan vazgeçip, icra hareketlerinde bulunanı önlemeye çalışmış olmasına rağmen suç işlenmiş olsa da gönüllü vazgeçen suç ortağını, gönüllü vazgeçme hükümlerinden yararlandırmak gerekecektir. Ancak, bu durumda, suç ortağının gönüllü vazgeçme anına kadar gerçekleştirdiği fiillerin bağımsız bir suç oluşturması durumunda, bu suçtan dolayı sorumlu tutulacağı kuşkusuzdur. Sonuç Cinsel Saldırı suçu 5237 sayılı TCK’da 102. maddede düzenlenmiştir. Maddede sırasıyla Cinsel Saldırı suçunun; basit hali (1. fıkra-1. cümle), sarkıntılık hali (1. fıkra-2. cümle), nitelikli hali (2. fıkra) ve ağırlaştırıcı nedenleri (3. ve 5. fıkra) düzenlenmiştir. Cinsel saldırı suçunun temel şeklinde (m. 102/1), cinsel arzuları tatmin amacına yönelik davranışlarla kişinin vücut dokunulmazlığının ihlal edilmesi, cinsel saldırının nitelikli halinde (m. 102/2) ise cinsel arzularını tatmini amacına yönelik olmasa da vücuda organ veya bir cisim sokulması cezalandırılmaktadır. Cinsel saldırı suçunun özelliği, bu suçu oluşturan fiillerin mağdurun iradesi dışında gerçekleştirilmesidir. Cinsel saldırı suçunda, mağdura karşı cebir veya tehdit ya da hile kullanmak suretiyle ya da mağdurun bilincinin yitirilmesine neden olmak veya uyku hali dolayısıyla bilincinin kapalı olmasından yararlanmak suretiyle de bu suçun işlenmesi mümkündür. Nitelikli Cinsel Saldırı suçu yönünden evlilik içi rıza dışı cinsel ilişki de suç olarak düzenlenmiştir. Böylece evliliğin hukuka aykırılığı ortadan kaldırdığı düşüncesi kanun koyucu tarafından kabul görmemiştir. Cinsel saldırı suçunun yaptırıma bağlanmasıyla kişinin cinsel dokunulmazlığını, ruh ve beden sağlığını, mahremiyetini ve aile-müessesesinin-devamlılığı ile toplum ahlakını korumak amaçlanmıştır. Cinsel saldırı, ciddi bir toplumsal, ailevi ve bireysel sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Mağdurların veya kanuni temsilcilerinin veya vekillerinin; maruz kalınan cinsel saldırı eylemlerine karşı yasal haklarını kullanmaları, bu tür fiilleri derhal adli makamlara veya kolluk birimlerine intikal ettirerek faillerin gerekli yaptırımlara tabi tutulmasını sağlamaları, mağdurların ruh ve beden sağlığının korunmasını sağlamak kadar, aile kurumunun ve toplumun da sağlıklı bir şekilde devamlılığını sağlamaya hizmet edecektir. Cinsel saldırı suçlarında mağdurun, yetkili birimlerin ve toplumu oluşturan her bireyin, bahsi geçen haksız fiile karşı kolektif olarak mücadele etmesi sorunun çözümü için büyük önem taşımaktadır. Cinsel Saldırı Suçu ve diğer suçlarla ilgili makalelerimiz için web sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.

Resmi Belgede Sahtecilik Suçu, Cezası ve Nitelikli Halleri

Resmi Belgede Sahtecilik Suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 204 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre; (1) Bir resmi belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmi belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır. Sahtecilik suçları, resmi ve özel belge ayrımına dayandırılmış ve kamu güvenine karşı suçlar bölümünde düzenlenmiştir. TCK’nın 204 ila 206. maddelerinde resmi belgede sahtecilik, 207 ve 208. maddelerde özel belgede sahtecilik suçu düzenlenmiştir. Resmi belge, bir kamu görevlisi tarafından, görevi gereği olarak düzenlenen yazıyı ifade etmektedir. Düzenlenen belge ile kamu görevlisinin ifa ettiği görev arasında bir irtibatın bulunması gerekmektedir. Yazının illa kâğıt üzerine yazılması gerekmez. Levha, metal, bez vb. maddeler üzerine de yazılı olması mümkündür. Bununla birlikte bir yazının belge olarak kabul edilebilmesi için, Yazılı olması Hukuki olarak bir hüküm ifade etmesi Düzenleyicisinin belirlenebilir olması, gerekmektedir. Yazının belirli bir cisme ve taşınır bir şeye kaydedilmesi gerekli bulunduğundan, bilgisayar programları ve verileri belge olarak kabul edilmez. Bu durum, TCK md.244/2’de özel olarak düzenlenmiştir. Resmi Belgede Sahtecilik Suçunun Unsurları Resmi Belgede Sahtecilik suçunun oluşabilmesi için, sahtecilik eyleminin belirli bir nitelikte olması ve aldatıcı vasfa sahip olması gerekmektedir. Bu durum her somut olayda mahkeme tarafından takdir edilecek bir husustur. Sahte belge, aldatıcı ve hüküm ifade edici nitelikte değilse TCK md.205’de düzenlenen resmi belgeyi bozmak suçu oluşur. maddede düzenlenen suç seçimlik hareketli bir suçtur. Maddede sayılan eylemlerden bir tanesinin işlenmesi ile suç tamamlanmış olur. Bu seçimlik hareketler; Bir resmi belgeyi sahte olarak düzenlemek Gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirmek Sahte resmi belgeyi kullanmak, şeklindedir. Maddenin 1. fıkrasında düzenlenen suçun faili herkes olabilir. Göreviyle bağlantılı olmaksızın resmi belgede sahtecilik suçunu işleyen kamu görevlisi 1. fıkra kapsamında cezalandırılacaktır. Bu fıkra kapsamında açılacak ceza davalarında görevli mahkeme Asliye Ceza Mahkemeleridir. fıkrada ayrı bir suç olarak düzenlenen eylemin faili ise ancak kamu görevlisi olabilir. Söz konusu belge, kamu görevlisinin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belge olmalıdır. Bu fıkra kapsamında açılacak davalarda ise görevli mahkeme Ağır Ceza Mahkemeleridir. Kimlerin kamu görevlisi sayılacağı hususu TCK md.6/1-c’de belirtilmektedir. Bununla birlikte mevzuatımızdaki bazı özel kanunlarda “kamu görevlisi sayılır” ya da “kamu görevlisi gibi cezalandırılır” şeklindeki düzenlemeler de suçun niteliğini belirlemede dikkate alınmalıdır (örnek olarak 399 sayılı KHK md.11/b). Maddenin 3. fıkrası ise 1. ve 2. fıkranın nitelikli halini düzenlemektedir. Buna göre, sahtecilik yapılan belge, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge olması halinde (HMK md.204), 1. ve 2. fıkralara göre belirlenen ceza yarı oranında artırılacaktır. Resmi Belge Sayılan Evraklarda Durum Özel belgede sahtecilik suçunun konusunun, emre veya hamile yazılı kambiyo senedi (6102 SK md.670 vd.), emtiayı temsil eden belge, hisse senedi, tahvil veya vasiyetname olması halinde, resmi belgede sahtecilik suçuna ilişkin hükümler uygulanmaktadır (md.210/1). Benzer şekilde, belgeyi düzenleyen tabip, diş tabibi, eczacı, ebe, hemşire ya da diğer sağlık mesleği mensubu ise ve düzenlenen belge, Kişiye haksız bir menfaat sağlamışsa ya da Kamunun ya da kişilerin zararına bir sonuç doğurucu nitelik taşıyorsa, yine resmi belgede sahtecilik hükümlerine göre cezaya hükmolunur (md.210/2) Resmi Belgede Sahtecilik Suçunda Cezayı Azaltıcı Nedenler TCK md.211 hükmü cezayı azaltan bir neden olarak düzenlenmiştir. Buna göre, resmi belgede sahtecilik suçu, Bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın ispatı için ya da Gerçek bir durumun belgelenmesi amacıyla işlenirse, verilecek ceza yarı oranında indirilecektir. TCK md.212 içtima kuralını düzenlemektedir. Bu hükme göre, sahte resmi belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan ayrı ayrı cezaya hükmolunacaktır. Resmi Belgede Sahtecilik Suçu ile ilgili makalemiz ve daha fazlası için web sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.