orhukuk

YABANCILARDA OTURMA (Ä°KAMET) Ä°ZNÄ°

Yabancı oturma (İkamet) izni, çeşitli sebeplerle kısa veya uzun süreli olarak Türkiye’de doksan günden fazla kalacak, Türkiye’de öğrenim (eğitim) görecek, tedavi olacak yabancıların alması gereken izindir. Yabancılarda oturma izni ilgili düzenlenmeler 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nda yer almaktadır. 6458 sayılı Kanun’un 19. maddesine göre, Türkiye’de, vizenin veya vize muafiyetinin tanıdığı süreden ya da doksan günden fazla kalacak yabancıların oturma izni almaları zorunludur. Yabancılarda Oturma izni, altı ay içinde kullanılmaya başlanmadığında geçerliliğini kaybeder. Aynı Kanun’un 20. maddesinde yabancılarda oturma izninden muaf kişilerin kimler olduğu belirtilmiştir. Oturma (İkamet) İzni Çeşitleri 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununun 30 uncu maddesinde altı çeşit oturma izni düzenlenmiştir. Bunlar; a) Kısa dönem oturma izni b) Aile oturma izni c) Öğrenci oturma izni ç) Uzun dönem oturma izni d) İnsani oturma izni e) İnsan ticareti mağduru oturma iznidir. Yabancılarda oturma izni başvuruları, yabancının vatandaşı olduğu veya yasal olarak bulunduğu ülkedeki konsolosluklara yapılır. Türkiye içerisinden başvuru yapılacak bazı istisnai hallerde başvuru valiliklere de yapılabilmektedir: a) Adli veya idari makamların kararlarında veya taleplerinde, b) Yabancının Türkiye’den ayrılmasının makul veya mümkün olmadığı durumlarda, c) Uzun dönem ikamet izinlerinde, ç) Öğrenci ikamet izinlerinde, d) İnsani ikamet izinlerinde, e) İnsan ticareti mağduru ikamet izinlerinde, f) Aile ikamet izninden kısa dönem ikamet iznine geçişlerde, g) Türkiye’de ikamet izni bulunan anne veya babanın Türkiye’de doğan çocukları için yapacağı başvurularda, ğ) Geçerli ikamet izninin verilmesine esas olan gerekçenin sona ermesi veya değişikliğe uğramasından dolayı yeni kalış amacına uygun ikamet izni almak üzere yapılacak başvurularda, h) 20 nci maddenin ikinci fıkrası kapsamında yapılacak oturma izni başvurularında, ı) Türkiye’de yükseköğrenimini tamamlayanların, kısa dönem oturma iznine geçişlerinde. Aynı şekilde oturma izni süresinin uzatılması işlemleri de Türkiye içerisinden yapılabilmektedir. Gerek oturma izni almak gerekse bu izni uzatılabilmek için bir kısım belgelerin hazırlanması ve başvuru yapılması gerekmektedir. Bu belgeler başvurulacak oturma izninin türüne göre değişiklik göstermektedir. Oturma izni belgeleri, 210 sayılı Değerli Kâğıtlar Kanunu uyarınca değerli kâğıt kapsamında olup, miktarı her yıl Maliye Bakanlığınca belirlenen bir belge bedeline tabidir. Belge bedelinden herhangi bir ülke vatandaşı için muafiyet söz konusu değildir. Hukuk ve Danışmanlık ofisimiz; -Ticaret yapmak isteyenler, -İş kurmak isteyenler, -Türkiye’de yatırım yapmak isteyenler, -Öğrencilik yapmak isteyenler, -Öğrenci değişim programları kapsamında eğitimine Türkiye’de devam etmek isteyenler, -Türkçe öğrenmek isteyenler, -Eğitimini Türkiye’de tamamladıktan sonra burada yaşamak isteyenler, -Eşinin Türk Vatandaşı olması nedeni ile Türkiye’de oturma isteyenler, – Türkiye’de bilimsel araştırma yapmak isteyenler, için oturma izni başvuruları, bunların yenilenmesi ve bu işlemler esnasında oluşabilecek hukuki uyuşmazlıkların mahkemeler ya da diğer kamu kurumları önünde çözülmesi ile ilgili olarak profesyonel hukuki hizmet sunmaktadır. Yabancı oturma (ikamet) izni başlıklı makalemiz ve diğer makalelerimiz için web sitemizi ziyaret edebilirsiniz.

Yabancı Çalışma İzni Nasıl Alınır?

Yabancı Çalışma izni uluslararası iş gücü politikası esas alınarak Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığınca verilir. Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası bir sözleşme veya ikili veya çok taraflı anlaşma ile çalışma izni alınmadan da çalışılabileceği kararlaştırılabilir. Bunun haricindeki tüm durumlarda yabancıların çalışma izni olmaksızın Türkiye’de çalışmaları ve çalıştırılmaları yasaktır. Çalışma izniyle ilgili başvurular yurt içinde Çalışma Ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına yapılır. Yurtiçi başvuruları ülkemizde bulunan ve en az 6 ay süreli geçerli ikamet tezkeresi sahibi olan yabancılar için yapılır. Başvuru için istenilen belgelerin yapılan elektronik başvuruyu takip eden altı iş günü içinde Bakanlığa ulaştırılması gerekir. Elektronik Başvuru Nasıl Yapılır? Elektronik başvurunun adımları aşağıda sıralanmıştır: Yabancı ve işveren arasında bir iş sözleşmesi imzalanır. İşveren veya yetkilendirdiği e bildirge kullanıcısı, E-devlet üzerinden “Yabancıların Çalışma İzni Otomasyon Sisteminde” e- imzası ile iş yeri kaydı oluşturur. (E- imza, Bilgi Teknolojileri Kurumu’nun yetkilendirdiği kurumlardan temin edilir. ) İşveren ‘’Başvuru Yap’’ sekmesine girerek ‘’Yurt İçi Başvurusu’’ sekmesinden istenen bilgi ve belgeleri doldurur ve sisteme yükler. E- imza ile onaylayarak başvuruyu tamamlar. Çalışma İzni Başvurularının Değerlendirilmesi Başvurunuzun olumlu değerlendirilmesi durumunda gereken harç miktarı ve değerli kağıt bedeli ilgili bankaya yatırılır. Başvuruların değerlendirme aşamasında eksik bilgi veya belge olduğunun anlaşılması halinde ilgiliye bu durum bildirilir. 15 gün içinde bu eksikliklerin giderilmesi istenir. Eksikliklerin bu süre içerisinde tamamlanmaması halinde başvuru dosyası işlemden kaldırılır. Başvurunun Reddedilmesi ve Dava Açılması Kanuna göre çalışma izni başvurusu ; Başvurunun sahte ve yanıltıcı bilgi ve belgelere dayanması veya süresinde yapılmamış olması, Yabancı istihdam edilmesine yönelik gerekçenin yetersiz kalması, Diğer kanunlarda sadece Türk vatandaşlarına hasredilen iş ve meslekler( dişçilik, eczacılık, veterinerlik,özel hastanelerde sorumlu müdürlük, avukatlık, noterlik, özel güvenlik görevlisi, kaptanlık, klavuzluk, turist rehberliği ) için başvurunun yapılmış olması, Gerekli nitelik ve uzmanlık aranan durumlarda bu şartların sağlanamaması, Kamu düzeni ve kamu sağlığı açısından sakınca görülen bir durumun varlığı hallerinde Çalışma izniyle ilgili yapılan başvurunun reddi kararı ilgililere tebliğ edilir. Bu karara tebliğ tarihinden itibaran 30 gün içinde itiraz edilebilir. İtirazın da reddedilmesi halinde idari yargı yoluna gidilir. Yabancı Çalışma İzni ile ilgili makalelerimiz için web sitemizi ziyaret edebilirsiniz.

Yabancı Çalışma Ä°zni – Ä°ÅŸveren

Yabancı çalışma izni alınması ile ilgili işverenler tarafından izlenecek prosedür bu yazımızın konusunu oluşturmaktadır. Ülkemizde yabancı uyruklu kişi sayısının artmasıyla birlikte işyerlerindeki kayıt dışı çalışan yabancı uyruklu işçi sayısı artmıştır. Yabancı uyruklu işçilerin kayıt dışı çalışmasının Sosyal Güvenlik müfettiş ve denetmenlerince tespitiyle birlikte işverenler ağır idari para cezaları ile karşılaşmaktadırlar. Bu idari para cezaları ile karşılaşmamak için işverenlerin Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına çalışma izni başvurusu yapması gerekmektedir. Yabancı Çalışma İzni Başvurusu Yapılırken Dikkat Edilecek Hususlar 4817 Sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği’ nin 13. maddesi uyarınca Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ nın yayımladığı karara göre, başvuru tarihinden sonraki asgari ücret tutarı dikkate alınarak 2020 yılı için yabancıya ödenmesi gereken miktarlar en az; Ev Hizmetlerindeçalışacak yabancılar için brüt asgari ücret: 2.943 TL Turizm-Animasyon organizasyon firmalarındaakrobat ve benzeri ünvanlarda çalışacak yabancılar ile masör, masöz ve SPA terapisti gibi işlerde çalışacak yabancılar için asgari ücretin 2 kat, 2.943,00 x 2 = 5.886 TL Satış elemanı, pazarlama, İhracat görevlisi gibi eleman statüsünde çalışacak yabancılar için asgari ücretin 1,5 katı 2.943,00 x 1,5 = 4.414,50 TL Uzmanlık ve ustalık gerektiren işlerdeçalışacaklar, öğretmenler, doktorlar asgari ücretin 3 katı 2.943,00 x 3 = 8.829,20 TL Birim veya şube müdürleri ile mühendis ve mimarlariçin asgari ücretin 4 katı, 2.943,00 x 4 = 11.772,00 TL’dir İşverence çalışma izni başvurusu yapılmadan önce işçinin maaşını çalışacağı unvana göre Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının belirlediği asgari ücretler üzerinden yatırılmalıdır. Hatalı maaş girerek yapılan başvuruların uzatma başvurularında her ay için geriye dönük bir asgari ücret tutarında ceza ile karşılaşılabilir. Ayrıca eksik bilinen noktalardan biri de Yabancı işçilerin Sosyal Güvenlik Teşviklerinden yararlanıp yararlanamayacağı konusudur. Yabancı çalışma izni alınan yabancı uyruklu işçiler 7103 ve 6111 sayılı Kanundan kaynaklı istihdam teşviklerinden faydalanabilmektedirler. Bu kapsamda, Yabancı işçiler için çalışma izni alınması Yabancı şirket ortağı için çalışma izni alınması, Ev hizmetlerinde çalışanlar için çalışma izni alınması, Geçici koruma kapsamındaki Suriye uyruklu yabancılar için çalışma izni alınması, Çalışma izinlerinin yenilenmesi, Başta olmak üzere yabancı çalıştırma mevzuatıyla ilgili tüm işlemlere ilişkin olarak; Gerekli evrakların hazırlanması, Başvuru ve yazışmaların yapılması ve Tüm sürecin takibini yaparak en kısa sürede sonuca ulaşılması için destek olmaktayız. “Yabancı Çalışma İzni Nasıl Alınır” başlıklı makalemize buradan ulaşabilirsiniz.

Destekten Yoksun Kalma Tazminatı

Destekten yoksun kalma tazminatı, haksız eylem sonucu ölen kişinin bakmakla yükümlü olduğu kişilerin aldığı tazminattır. Haksız eylem sonucu ölüm meydana gelmişse, ölen kişilerin destek olduğu kişiler, ölenin desteğinden yoksun kalacaklardır. Bu kişilerin uğradıkları zarara destek zararı da denmektedir. Destekten yoksun kalanlar bu zararlarını “destekten yoksun kalma tazminatı” olarak talep edebilirler. Aslında haksız fiil nedeniyle doğrudan zarar gören kişi ölendir. Ancak destekten yoksun kalanlar, haksız fiilin dolaylı olarak (yansıma suretiyle) yol açtığı zararları talep etmektedirler. Yansıma yoluyla da olsa, bu zarar ölenin zararı olmayıp, destekten yoksun kalanların zararıdır. Zarara uğrayan kişiler, ölüm anında fiilen destek alanlar veya gelecekte destek alması muhtemel kişilerdir. Ölüm halinde uğranılan zararlar TBK’nun 53.maddesinde açıklanmıştır. Destekten yoksun kalma tazminatı miras hakkı değil, tazminat hakkıdır. Mirasçı olmayan kişiler de destek zararı isteyebilecekleri gibi, mirası reddeden dahi destek zararı talep edebilir. Destekten yoksun kalma tazminatını talep hakkı 3. kişilere devredileceği gibi, rehni de mümkündür. Destekten yoksun kalma tazminatı kural olarak haksız fiile dayanır. Ancak kanunda belirtilen hallerde istisnai olarak sözleşmeye dayandırılmıştır. Örneğin, taşıma hukuku, trafik ve iş hukuku düzenlemeleri nedeniyle destek zararı, haksız fiil faili dışında olayda 3. kişi durumunda olan taşıyan, işleten veya işverenden de istenebilir. a)Cenaze giderleri Cenaze giderleri başlıca, yıkama, mezar kazma, mezar taşı, ilan, cenaze nakil ücreti, dini ve yerel adet gereği yapılan merasimler (mevlit vs.) gibi dini harcamalardır. b)Destekten yoksun kalma zararıZararın Şartları 1)Destek ilişkisi olmalıdır Destekten yoksun kalma zararının doğabilmesi, ölen kişinin üçüncü bir kişiye destek olmasına(yardımda bulunması) veya gelecekte bunun muhtemel olmasına bağlıdır. 2)Bakım gücü olmalıdır Destek ilişkisinin varlığı için öncelikle desteğin bakım gücüne sahip olması gereklidir. Ölüm anında ya da ileride bakım gücü olmayan kişi destek olarak kabul edilemez. Davacının desteğin bakım gücünü ispat etmesi gerekir. 3)Bakım ihtiyacı olmalıdır Desteğinden yoksun kaldığı ileri sürülen kişinin desteğe (bakıma) muhtaç bulunması gerekir. Desteğin yardımı olmaksızın sosyal seviyesine uygun biçimde yaşamını sağlayamayan kişinin bakıma ihtiyacı olduğu kabul edilir. Destek Zararının Hesaplanmasını Etkileyen Faktörler Nelerdir? Destekten yoksun kalma zararı hesaplanırken destek olanın (ölenin) gelir durumu yardımın miktarı, desteğin süresi esas alınır. 1)Desteğin gelir durumu Ölenin geliri saptanırken, ölüm anına kadarki kazanç durumunun belirlenmesi önemli bir veridir. Bu gelirler olabildiğince somut niteliktedir. Buradan hareketle ölenin destek olacağı gelecekteki süre içerisinde kazanması muhtemel geliri de saptanacaktır. Yargıtay desteği gelirinin somut olarak saptanamaması durumunda asgari ücretin esas alınması gerektiğini belirtmektedir. 2)Yardımın miktarı Fiili destek söz konusu ise, destek olunan miktarı ispatlayıcı kanıtların(banka havalesi, makbuz, tanık vb.) bulunması durumunda, bu kanıtlara göre destek olunan miktar belirlenecektir. Fakat desteğin gelir durumu da bu hesapta gözetilecektir. Farazi desteğin yaptığı yardım miktarı belirlenirken, ölenin geliri net olarak saptanmalıdır. Sonrasında da bu gelire göre davacı veya davacılara ne miktar destek olabileceği hesaplanacaktır. Yargıtay 4.HD, desteğin gelirinin paylaştırılmasında SSK ve Emekli Sandığı mevzuatının kıyasen uygulanması gerektiğini kabul etmiştir. 3)Bakım gücünün ve yardımın devam süresi Desteğin kendi yaşam süresi sonuna kadar sürmeyeceği, kişinin çalışma gücü sona erdiğinde bakım gücünün de kalmayacağı kabul edilmektedir. Bu nedenle tazminat için ömür değil, ölenin çalışma gücü, yani faal çalışma süresi esas alınmalıdır. 4)Bakım ihtiyacının devam süresi Davacının bakım ihtiyacı ya belli bir süre için ya da ömür boyunca olacaktır. Desteğin bir kişiye öğrenim süresince yapmaya devam ettiği yardım, o kişinin eğitim hayatının sonuna kadar süreceği kabul edilmelidir. Buna karşın desteğin eşi, ana ve babası gibi hak sahiplerinin yaşam süreleri boyunca yardımın devam etmesi olağandır. Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamalarına göre tazminat hesabında hak sahiplerinin bakiye ömür süresi belirlenirken PMF tablosunun kullanılması esastır. CSO tablosunun kullanılarak %3 teknik faiz uygulanması, uygulamalara aykırıdır. İşleyecek dönem hesabında 1/Kn kat sayısına göre % 10 arttırım ve % 10 eksilme esasına göre bilinmeyen dönem tazminatı belirlenmelidir. Mahkemece yeni bir bilirkişiden tazminat raporu alınarak belirlenen uygulamalar esas alınmak suretiyle tazminat belirlenmesi, kazanılmış haklar da gözetilmek suretiyle sonuca göre karar verilmesi gerekirken hatalı bilirkişi raporuna göre karar verilmesi doğru bulunmamıştır (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2013/8761 Karar). Destek Zararından Hangi İndirimler Yapılır? Destekten yoksun kalma tazminatının amacı, ölüm olayından önce davacının aldığı destek sayesinde bulunduğu yaşam seviyesindeki kaybı temin etmektir. Fakat ölüm nedeniyle davacının elde ettiği bazı kazançları da olabilir. Ölüm olayı nedeniyle davacının elde ettiği yararların yaşam seviyesini olumlu etkilediği oranda destek zararı azalmış olacağından, bu yararların zarardan indirilmesi gerekir. Hâkim indirim nedenlerini resen gözetmek durumundadır. 1)Tasarruf edilen giderler Desteğin ölümü nedeniyle zarar görenin yapması gereken giderlerden kurtulmuş olması durumunda, bu zorunlu tasarruf niteliğindeki miktarın zarardan mahsup edilmesi gerekir. Çocukların ölümü halinde hem baba ve hem de ananın destekten yoksunluk zararlarının hesabında yetiştirme giderleri denkleştirmeye konu olmaktadır. 2)Sigorta ödemeleri Yargıtay 4. HD nin bir kararında, hayat sigortasından alınan paranın destekten yoksunluk zararından indirilemeyeceği belirtilmiştir. Başka bir kararda da ölüm sigortası kolundan yapılan ödemelerin destekten yoksunluk tazminatından indirim nedeni olmayacağı belirtilmiştir. Buna karşın, iş kazası ve meslek hastalığı kolundan yapılan yardımların zarardan indirilmesi kabul edilmektedir. Yine Bağ-Kur tarafından yapılan yardımların da destek zararından düşülmesi gerekmektedir. Sigorta tarafından (zorunlu) yapılan ödemenin de zarardan indirilmesi gerekir. Emekli Sandığı tarafından ölüm nedeniyle davacıya bağlanan gelirler destekten yoksun kalma tazminatından indirilmeyecektir. 3)Miras geliri Yargıtay uygulamasında, 4. ve 15. HD kararlarında mirasın kendisinin değil, gelirinin tazminattan indirime konu olacağı belirtilmiştir. Terekenin borca batık olması nedeniyle mirasçıların mirası reddetmeleri destekten yoksun kalma tazminatı istemelerine engel değildir. 4)Evlenme şansı Evlenme şansı nedeniyle dul kalan kadın ve erkek için tazminattan indirim yapılması gerekir. Destek Zararını İspat Kural olarak destek zararına uğradığını iddia eden davacının da zararını ispat etmesi gerekir. Ancak genel yaşam deneyimlerine ve yaşamın olağan akışına dayanan kişi iddiasını ispatlamakla yükümlü değildir. Örneğin, Eşlerin birbirine destek olmaları olağandır. Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Nasıl Hesaplanır? Destek zararı, bilinen ve bilinmeyen dönem olmak üzere ikiye ayrılarak hesaplanmaktadır. Bilinen dönem zararın hesaplandığı (rapor) tarihine kadar olan ve somut verilere dayalı olan dönemdir. Bu döneme ait olan zarar, eldeki verilere göre hesaplanır. Bunun için ölüm tarihindeki ve hesaplama tarihine en yakın zamanda geçerli olan maaş durumu, asgari ücret miktarı gibi hesaba dayanak olan tüm verilerin elde edilmesi ve bundan sonra dosyanın bilirkişiye gönderilmesi gereklidir. Bilirkişi, rapor tarihinden hemen öncesinde geçerli olan ücret durumlarına göre ölenin gelir durumunu ve buna göre davacının destek zararını hesaplayacaktır. Bilinmeyen, yani rapor tarihinden sonra (bakım gücü ve bakım ihtiyacı süresince) gerçekleşecek döneme ait zarar ise, her yıl %10 oranında artırılıp, yine her yıl %10 oranında iskonto edilmek suretiyle saptanacaktır. Davacının bilinmeyen dönem için 10 yıl boyunca destekten yoksun kaldığı kabul ediliyorsa, önce bilinen döneme göre her yıl için %10 artışla 10 yıllık toplam gelir hesaplanır. Daha sonra bulunan rakam 10’a bölünerek yıllık ortalama gelir kaybı bulunur. Son olarak, bulunan rakamdan yıl itibarıyla %10 indirim yapılmak suretiyle 10 yıl boyunca elde edilecek toplam gelir kaybı saptanır. Ölenin kusuru varsa tazminattan indirim yapılacaktır. Haksız Eylemden Kaynaklanan Zararda Faiz Hangi Tarihten Başlatılır ve Ne Tür Faiz Uygulanır? Haksız eylemin gerçekleştiği anda zarar doğduğundan tazminat hakkı da doğar. Zararın doğduğu anda tazminat borçlusunun temerrüde düştüğü, faizin de temerrüt faizi olduğu kabul edilmekle, temerrüt için ayrıca ihtara gerek yoktur. Rücuan tazminatlarda faizin başlangıç tarihi ödeme tarihidir. Haksız fiillerde istenecek faiz kanuni faizdir. Destekten yoksun kalma tazminatı ile ilgili makalemiz ve emsal karar için web sitemizi ziyaret edebilirsiniz.

ARABULUCULUK SON TUTANAK ASLININ SUNULMADIĞI GEREKÇESİYLE DAVANIN USULDEN REDDİ

Arabuluculuk son tutanak aslının sunulmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddinin isabetli olmadığı yönündeki istinaf mahkemesi kararı aşağıdadır. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesinin 31.05.2019 tarihli ve E: 2019/1441; K: 2019/1299 Sayılı Kararı ALACAK DAVASI YARGILAMAYA DEVAM OLUNARAK TARAF DELİLLERİ TOPLANIP DAVANIN ESASININ İNCELENMESİ GEREKİRKEN SON TUTANAK ASLININ SUNULMADIĞI GEREKÇESİYLE DAVANIN USULDEN REDDİNİN İSABETLİ GÖRÜLMEDİĞİ İSTİNAF BAŞVURUSUNUN KABULÜ ÖZET: Somut olayda; İlk derece mahkemesi kararında, arabuluculuk tutanağının aslını sunması hususunda davacıya verilen bir haftalık süre içinde tutanak aslının sunulmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verildiği anlaşılmakta ise de; esasen arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın dava dilekçesine eklendiği, davanın UYAP üzerinden açıldığı, arabuluculuk faaliyetine ilişkin belgelere ve son tutanağa, herkese açık ve ulaşılabilir hale getirilen UYAP sistemi üzerinden erişebilmenin mümkün bulunduğu dikkate alındığında, yargılamaya devam olunarak taraf delilleri toplanıp davanın esasının incelenmesi gerekirken, son tutanak aslının sunulmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddi isabetli görülmemiştir. HMK.’nun 353/1-a maddesinde, Bölge Adliye Mahkemesinin önüne gelen uyuşmazlığa ilişkin ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyayı kararı veren mahkemeye göndermesine dair duruşma yapmadan kesin olarak karar vereceği haller kapsamında ve yukarıda açıklanan hususta ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmiştir. (7035 S. K. m. 3) (7036 S. K. m. 3) (6100 S. K. m. 353) Yerel mahkemece verilen karar sonrasında istinaf başvurusu üzerine dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda: Dava: Davacı vekili dilekçesinde özetle; müvekkili davacının Haziran 2010 tarihinden iş sözleşmesinin haksız feshedildiği 26/01/2018 tarihine kadar davalı site yönetimine bağlı olarak sitede hizmetli olarak çalıştığını, site yönetimi değiştikten sonra yeni yönetim müvekkilini çağırarak biriken tüm işçilik alacaklarından feragat ederek yeni bir işçilik sözleşmesi imzalatmak istediklerini, müvekkilinin geçmişe dönük tazminat ve işçilik alacaklarından feragat etmeden sözleşmeyi imzalayabileceğini belirttiğini, ancak yönetim bunu kabul etmeyince işten çıkarıldığını müvekkilinin de aynı gün noterden ihtar çekerek haksız olarak işten çıkarıldığını ve tüm işçilik alacaklarının kendisine ödenmesini talep ettiğini, düzenli bir işe ihtiyacı varken işten çıkmayı hiç düşünmediğini ancak hukuki bir gerekçe olmadan kötü niyet ile işten çıkarıldığını iddia ederek kıdem tazminatı, İhbar Tazminatı ve kötü niyet tazminatının davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Cevap: Davalı vekili dilekçesinde özetle; davacının davalıya ait işyerinde 07/08/2010 tarihinde çalışmaya başladığını ancak davacının iş sözleşmesinin sonlandırılması ile ilgili olarak ileri sürdüğü hususlar yasal dayanaktan yoksun somut bir delile dayanmayan tamamen soyut iddialardan ibaret olduğunu mesnetsiz ve haksız çıkar sağlamaya yönelik gerçek dışı iddialar olduğunu, davalının feshin son çare olması prensibine sadık kalarak 31/01/2018 tarihinde iyi niyeti ile davacı işçiye işe davet ihtarnamesi gönderdiğini davacının bu çağrıya rağmen başvuruda bulunmadığı gibi başka bir işyerinde çalışmaya başladığını savunarak davanın reddine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti: İlk Derece Mahkemesi; somut olay değerlendirildiğinde 7035 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 3. maddesi arabuluculuğu dava şartı olarak kabul etmiştir. Davacının Mahkemede dava açmadan önce arabulucuya başvurmasının zorunlu olduğu, Davacı arabulucuya başvurduğunu, Dosya içerisine de arabuluculuk tutanağının fotokopisinin eklendiği Ancak; 23/10/2018 tarihli duruşma zabtında davacıya arabuluculuk tutanağının aslının bir haftalık kesin sürede ibraz edilmesine dair süre verildiği ve Bu sürede sunulmadığı anlaşıldığından davacı tarafından açılan davanın arabuluculuk dava şartı yokluğundan reddine karar verildiği anlaşılmıştır. İlk Derece Mahkemesi kararına karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekilinin istinaf sebepleri; Yerel Mahkeme davayı usulden reddetme sebebini arabuluculuk sonuç tutanağının dosyaya sunulmaması olarak gerekçelendirmiştir. Dava açılmadan önce dava şartı gereği zorunlu arabuluculuğa başvurulmuş; arabuluculuk sonucunun anlaşamamayla sonuçlanmasıyla dava açılmıştır. Dava Uyap üzerinden açılmış; tarafların ve arabulucunun imzaladığı anlaşamama sonuç tutanağının da sistemden dava dilekçesi eki yapılmıştır. Yine Uyap sisteminden dava açarken sistem zorunlu arabuluculuk dosya numaralarını istemiş; bu kısımlara arabuluculuk dosya numaraları girilmeden dava açma safahatında ilerleme sağlanamamış yani dava açılamamıştır. Bu kısımlara arabuluculuk dosya numaraları girildiğinde Uyap sistemine arabuluculuk son tutanağı eklenmemiş olsa dahi arabulucunun Arabulucu Portal’a e-imza ile eklediği sonuç tutanağı görülmektedir. Kaldı ki Uyap’tan dava açarken arabuluculuk dosya numarası girildiği gibi son tutanağın da taranarak dilekçe eki olarak eklendiği ve gerek uyap sisteminde gerek dosyada uyap çıktısı bulunmaktadır. Bütün bunlara rağmen karşı tarafın arabuluculuğa başvurulmadan dava açıldığına dair ya da tutanağa, yada tutanaktaki imzalara itiraz etme durumu da olmadığı halde arabuluculuk son tutanağı dosyada olmadığı gerekçesi ile davanın usulden reddedilmesinin kabul edilemez ve de anlaşılamaz bir karardır. Yerel Mahkeme keyfi bir karar vererek davacının da davalının da tanıklarının hazır olduğu bir duruşmada tanık dinlemekten kaçınması ve anlamsız bir şekilde davayı usulden reddederek hakkın sürüncemede kalmasına ve yargının yükünün artmasına sebep olduğu görülmektedir. Yerel mahkeme davayı usulden reddederken kısa kararda karşı tarafa 2725 TL vekalet ücretine hükmetmiştir. Gerekçeli kararında ise bu rakamı 300,00 TL ye indirmiştir. Gerek kısa karar ve gerekçeli karar uyumsuzluğu gerek dosyada ve uyap sisteminde olan evrakı yok sayarak davanın usulsüz açıldığı gerekçesinin anlaşılamaz bir hukuksuz uygulama örneği olduğu, şeklindedir. DELİLLER: SGK kayıtları, işyeri kayıtları ile tüm dosya kapsamıdır. GEREKÇE: Dava; iş sözleşmesinin işveren tarafından haksız olarak feshedildiği iddiasına dayalı kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ile kötü niyet tazminatının tahsili talebine ilişkindir. Davacı vekilinin istinaf sebepleri açısından istinaf sebepleri ve kamu düzeni ile bağlı ve sınırlı olarak dosya üzerinde yapılan incelemede; 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun “Dava şartı olarak arabuluculuk” hükümlerini düzenleyen 3.maddesinin ikinci fıkrasının “Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.” şeklindeki düzenlemesine göre, Dava açılmadan önce arabulucuya hiç başvurulmamış olması dava şartı yokluğu sebebiyle davanın reddini gerektiren bir husus olup, arabulucuya başvurulmuş olmakla birlikte anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslının veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğinin mahkemece verilen kesin süre içinde sunulmamış olması ise davanın usulden reddi yaptırımına bağlanmıştır. Somut olayda; İlk derece mahkemesi kararında, arabuluculuk tutanağının aslını sunması hususunda davacıya verilen bir haftalık süre içinde tutanak aslının sunulmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verildiği anlaşılmakta ise de; Esasen arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın dava dilekçesine eklendiği, davanın UYAP üzerinden açıldığı, arabuluculuk faaliyetine ilişkin belgelere ve son tutanağa, herkese açık ve ulaşılabilir hale getirilen UYAP sistemi üzerinden erişebilmenin mümkün bulunduğu dikkate alındığında, yargılamaya devam olunarak taraf delilleri toplanıp davanın esasının incelenmesi gerekirken, son tutanak aslının sunulmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddi isabetli görülmemiştir. HMK.’nun 353/1-a maddesinde, Bölge Adliye Mahkemesinin önüne gelen uyuşmazlığa ilişkin ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyayı kararı veren mahkemeye göndermesine dair duruşma yapmadan kesin olarak karar vereceği haller kapsamında ve yukarıda açıklanan hususta ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak, dosyanın mahkemesine iadesine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir. HÜKÜM: 1- Davacı tarafın istinaf başvurusunun KABULÜ İLE; Yukarıda açıklanan gerekçe ile HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince, İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ KALDIRILMASINA, 2- Dosyanın davanın yeniden görülmesi için mahkemesine İADESİNE, 3- Davacı tarafından alınan istinaf karar harcının istek halinde yatırana iadesine, 4- Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesi tarafından kurulacak esasa ilişkin hükümde gözetilmesine, 5- Kararın tebliğ işleminin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a maddesi uyarınca 31/05/2019 tarihinde oybirliği ile KESİN olarak karar verildi. Arabuluculuk ile ilgili karar ve daha fazlası için web sitemizi ziyaret edebilirsiniz.

Avukat

Avukat — Or Hukuk ve Danışmanlık ofisi olarak her türlü hukuki problemlerinize güncel çözümler üretiyoruz.

Ankara İli, Çankaya İlçesinde faaliyet gösteren hukuki danışmanlık ofisimiz, Avukat Elif Nurbanu OR tarafından, bireysel ve kurumsal müvekkillerine, ceza davaları, gayrimenkul davaları, yabancılar hukuku, idare ve vergi davaları ( imar, kamulaştırma, maden, sağlık tazminat, Vergi& ceza ihbarnameleri, ihtiyati haciz davaları, vs.) aile hukuku (boşanma, miras, mal paylaşımı, velayet, nafaka, soy bağı davaları vs.), kamu ihale davaları, ticaret davaları, iş davaları, tazminat davaları, icra takipleri gibi alanlarda danışmanlık ve dava takip hizmeti sunmak amacıyla kurulmuştur.

Hakkımızda — Bu çerçevede ofisimizde alanında uzman avukatlar ve güçlü iş ve çözüm ortakları ile müvekkillerimizin yararına olacak şekilde evrensel hukuk ilkeleri çerçevesinde öncü, örnek ve referans gösterilen çalışmalar yapılmaktadır.

Vergi Avukatı

Vergi avukatı — Vergi Hukuku, Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin kamu hizmetlerini düzenli bir şekilde yürütülmesini sağlamak ve kamu harcamalarını karşılamak amacıyla kamu gücüne dayanarak kişilerden veya kurumlardan aldıkları vergilerin niteliklerini, gerçekleştirilmelerini, alınma yöntemlerini, vergi yükümlüleriyle maliyenin ilişkilerini, bunların hak ve görevlerini vb. konu alan hukuk dalıdır.

Türk Vergi Sistemi’nde;

Mevzuatın son derece çeşitli ve karmaşık olması, Birçok önemli konuda vergi idareleri arasında uygulama birliği bulunmaması, Vergi yargılamaları sonucunda mahkemelerden verilen kararlardaki farklılıklar gibi hususlar,

Vergi mükellefleri açısından ciddi sorunlar ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bunun sonucunda da vergi idareleriyle mükellefler arasında çeşitli yorum ve uygulama farklılıkları ortaya çıkabilmekte ve mükellefler adına ilave vergi ve cezalar tahakkuk ettirilmektedir. Uzman vergi avukatı ile bu sorunların üstesinden gelinebilmektedir.

Vergi avukatı ile ilgili detaylı bilgi için sayfamızı ziyaret ediniz.