orhukuk

Polis Disiplin Cezaları

Polis disiplin cezaları ile bu cezalara karşı itiraz ve dava yolu hakkında genel bilgileri kapsayan makaledir.

Polis Disiplin Cezaları Nelerdir?

7068 sayılı Kanun’un 7.maddesine göre polis disiplin cezaları; Uyarma, Kınama, Aylıktan kesme, Kısa süreli durdurma, Uzun süreli durdurma, Meslekten çıkarma ve Devlet memurluğundan çıkarma olarak tanımlanır.

Hangi fiilin hangi cezayı gerektirdiği 7068 sayılı Kanun’un 8.maddesinde tanımlanmıştır. Bunun haricinde devlet memurluğundan çıkarma cezasına ait fiiller ve bu cezayı ile ilgili olarak 657 sayılı Kanun hükümlerine bakılabilir. Disiplin Amirleri ile Disiplin Kurulları

Yukarıda anılan cezalar, disiplin amirleri ve disiplin kurulları tarafından verilmektedir. Disiplin amirinin, disiplin cezası verilecek personelden; makam, rütbe veya kıdemce büyük olması ve amir konumunda bulunması gerekmektedir. En üst disiplin amiri ilçelerde Kaymakamdır. İllerde ise ise Vali en üst disiplin amiridir.

Disiplin amirlerinin, her rütbe ve derecedeki tüm personel hakkında disiplin soruşturması açma yetkisi vardır. Bununla birlikte disiplin amirine verilen bu yetkilerin üst disiplin amiri tarafından da kullanılması mümkündür. Disiplin amirliği yetkisi devredilemez.

Disiplin amirlerinin, disiplin cezası gerektiren fiil veya mesleğe aykırı tutum/davranışı öğrenmesinden sonra bizzat soruşturma yapması mümkündür. Aynı zamanda disiplin amirinin, soruşturma yapması için soruşturmacı görevlendirme hakkı da vardır. Bu görevlendirmenin yazılı olarak yapılması gerekmektedir. Soruşturmacı, bir veya birden fazla kişi olabilir.

Disiplin soruşturmacıları / heyeti görevlendiren disiplin amiri adına; bilgi ve belgeleri toplama, ifade alma, tanık dinleme, bilirkişi görevlendirme, keşif yapma, hâkim veya savcı kararı gerektirmeyen durumlarda kriminal inceleme yaptırma dahil olmak üzere her türlü inceleme yapma ve ilgili makamlarla yazışma yetkisine sahiptir.

Emniyet teşkilatında, disiplin ve soruşturma işlerinde kanunlarla verilen görevleri yapmak üzere,

İllerde, eğitim ve öğretim kurumlarında birer polis disiplin kurulu, Merkezde ayrıca Emniyet Genel Müdürlüğü Merkez Disiplin Kurulu ve Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulu oluşturulur.

Polis Disiplin Cezalarına İtiraz

Disiplin amirlerinin verdiği disiplin cezalarına karşı, cezanın tebliğini takip eden 10 gün içinde itiraz edilmesi gerekmektedir. İtiraz etmek zorunlu değildir. Ancak itiraz edilecek ise bu itiraz yazılı olmalıdır ve bir üst disiplin amirine yapılmalıdır.

Vali veya Emniyet Genel Müdürü tarafından verilen disiplin cezalarına karşı Bakanlık Yüksek Disiplin Kuruluna itiraz edilmesi gerekir. İtiraz üzerine verilen karar kesindir.

Kaymakamın verdiği disiplin cezalarına karşı ise Valiye itiraz edilmesi gerekir. Süresi içinde itiraz edilmeyen cezalar kesinleşir. İtiraz üzerine yetkili mercii 30 gün içinde karar verir.

İtiraz haklı görülürse, ceza hafifletilebileceği gibi cezanın tamamen kaldırılması da mümkündür. Haklı görülmezse reddedilmektedir.

Bakan ile disiplin kurulları tarafından verilen disiplin cezalarına karşı itiraz yolu yoktur. Bunlara karşı ancak idare mahkemelerinde dava açılabilir.

Yukarıda bahsettiğimiz gibi itiraz zorunlu bir yol değildir. İtiraz etmeden de kesinleşen disiplin cezasına karşı doğrudan idare mahkemesinde dava açmak mümkündür. Ancak itiraz edilmiş ve itiraz halen sonuçlanmamışsa idare mahkemesinde dava açmak mümkün değildir. Buna rağmen dava açılırsa idare mahkemeleri tarafından ortada kesin ve icrai bir işlem olmadığı için “incelenmeksizin ret” kararı verilmektedir.

Söz konusu işlem ile ilgili olarak daha fazla detaylı bilgiye polis disiplin cezaları başlıklı makalemizden ulaşabilirsiniz.

Polis disiplin cezaları ile ilgili idare mahkemelerinden olumlu sonuç alınabilmesi için, soruşturmanın başından itibaren alanında uzman bir İdare Avukatından bilgi alınması gerekmektedir. Aksi takdirde davalar olumsuz sonuçlanabileceği gibi, maddi veya manevi tazminat noktasında da hak kayıpları yaşanabilecektir.

Gümrük Hukukuna İlişkin Uyuşmazlıklar ve Çözüm Yolları

Gümrük avukatı; gümrük mevzuatına hakim ve karşılaşılan uyuşmazlıkları mevzuata uygun şekilde çözebilecek beceriye sahip olmalıdır. Süresinde ve etkin bir şekilde yapılan başvurular ile sorunun çözümünü henüz başvuru aşamasında çözüme kavuşturabilmeli ve süreleri kaçırmaması önemlidir.

Gümrük hukukuna ilişkin uyuşmazlıklarla ilgili uygulamada birçok problemle karşılaşılmaktadır. Gerek Gümrük mevzuatının karmaşıklığı gerekse de bu alanda mevzuatı bilen hukukçuların olmaması uyuşmazlıkların çözümünü zorlaştırmaktadır. Bu uyuşmazlıkların başında gümrük ve kaçakçılık mevzuatına ilişkin uyuşmazlıklar gelmektedir. Ayrıca bu uyuşmazlıklar idari yargı alanını da ilgilendiren ve çözümü, ciddi hukuki uzmanlık gerektiren bir uyuşmazlık türüdür.

Bu nedenle yukarıda da bahsettiğimiz gibi, Gümrük idarelerinin işlemlerine karşı hukukçular tarafından itiraz edilmesi ve dava açılması daha sağlıklı olacaktır. Hukukçular dışında ilgililer veya temsilcileri tarafından gerçekleştirilen işlemlerin doğru uygulanması çok da mümkün değildir. Yanlış itiraz ve davalar ilgililerin yüksek oranda idari para cezaları ödemesine veya hürriyeti bağlayıcı ceza almasına neden olabilmektedir.

Gümrük hukukuna ilişkin uyuşmazlıklarının hukuki çözümü için aşağıda belirttiğimiz mevzuata da hâkim olmak gerekmektedir:

Eşyanın menşei ve kıymetine ilişkin hükümler, Tarifeye ilişkin hükümler, Genel gümrük işlemlerine ilişkin hükümler, İthalat ve ihracata ilişkin hükümler, Ekonomik etkili gümrük rejimleri, Ekonomik etkili olmayan gümrük rejimleri, Dış ticarete ilişkin hükümler başta olmak üzere tüm Gümrük Mevzuatı, Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu, EPDK Mevzuatı, Gelir Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, İdari Yargılama Usulü Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu, Özel Tüketim Vergisi Kanunu, Gümrük Kanunu, Kabahatler Kanunu ve Türk Ceza Kanunu.

Gümrük mevzuatı birçok riski de barındırmaktadır. Eşyanın müsaderesinden, yüksek idari-para-cezalarına, nakliye araçlarına elkonulmasından, hürriyeti bağlayıcı cezalara, vergi cezalarından vergi kaçakçılığı suçuna kadar giden ağır yaptırımları içermektedir. Teminatın iadesi kavramı da ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Teminatın iadesi, muafiyet kapsamında ithali yapılan eşyaların vergi-resimlerinin belli bir taahhüt karşılığında geri alınmak üzere yatırılması olarak tanımlanır.

Gümrük Mevzuatına İlişkin Başlıca Uyuşmazlıklar

Gümrük Uyuşmazlıkları, Gümrük Vergisi Uyuşmazlıkları, Dâhilde İşleme Rejimi, Eşyanın El Konulması, Müsaderesi, İthalat vergileri, eş etkili vergiler ve mali yükler, Gümrük yükümlülüğü ve sorumluluğu, Gümrük müşavirliği, Doğrudan ve dolaylı temsil, Gümrük vergilerine ilişkin idari itiraz prosedürü, Gümrük tarife istatistik pozisyonu, Tercihli tarife uygulaması, Telafi edici vergi, Kaynak kullanımını destekleme fonu payı.

Mevzuat uyarınca, gümrük rejimlerine tabi tutulan eşyaların bu işlemlerine ilişkin tahakkuk eden teminata bağlanan gümrük vergileri ile diğer eş etkili vergiler ve mali yüklerin çözülmesi ve gümrük muafiyetine tabi eşyaların ithalat aşamasında verilen teminatlarının, yükümlülüğünün yerine getirilmesinden sonra iadesinin sağlanması da faaliyet alanımız içerisindedir.

Gümrük hukukuna ve mevzuatına ilişkin davalarda tarafların gerekli idari başvuruları etkin ve süresinde yapmaları ve dava açma sürelerini kaçırmamaları önemlidir. Ayrıca dava sonunda Gümrük hukukuna ilişkin davalardan kaynaklı tüm tazminat haklarını da tam olarak kazanabilmesi için profesyonel hukuki yardımdan faydalanmaları gerekmektedir. Or Hukuk ve Danışmanlık ofisi olarak diğer uzman olduğumuz faaliyet alanlarında olduğu gibi gümrük hukukuna ilişkin davalarda da uzman ekibmiz ile devam etmekteyiz. Bu nedenle ofisimiz gümrük kaçakçılığı avukatı, gümrük hukuku avukatı olarak anılmaktadır. Yine özellikle ülkemiz için gümrük faaliyetlerinin yoğun olarak yaşandığı diğer bölgelerde de faaliyetlerimiz devam etmektedir. Dolayısı ile gümrük avukatı istanbul, mersin gümrük avukatı, gümrük avukatı izmir, gümrük avukatı ankara gibi alanlarda da ofisimiz yine uzman kadrosu ile hizmet vermektedir.

Erişimin Engellenmesi ve İçeriğin Yayından Kaldırılması

Erişimin engellenmesi ve içeriğin yayından kaldırılması, 5651 sayılı Kanun’da düzenlenmiştir. Bu yazımızda bu iki kurumla ilgili açıklamalar ve yapılması gerekenlerden bahsedeceğiz: A) Genel Olarak

İnternet kullanımının yaygınlaşmasına bağlı olarak internet üzerinden işlenen suçlar da artış göstermiştir. Bu nedenle suçlarla mücadele de erişimin engellenmesi ve içeriğin yayından kaldırılması etkin hızlı ve etkin bir yoldur. 04/05/2007 tarihinde TBMM’ce kabul edilen 5651 sayılı Kanun bu iki hususu ayrıntılı olarak düzenlemiştir.

Yaşadığımız çağın ve teknolojinin gelişmesine bağlı olarak insan alışkanlıkları da değişim göstermektedir. Eskiden yapılan birçok şey artık yapılmamaktadır. Geçmişte çok popüler olan şeyler de zamanla popülaritesini yitirmektedir. Gazete ve dergiler yerini Twitter, Facebook gibi programlara bırakmıştır. Radyo ve televizyonlar da artık Youtube ve Netflix kadar güncel değildir. Tüm bu değişimler beraberinde suç tiplerini ve işleniş şekillerini de değiştirmiştir.

Ülkemizde yargıdaki iş yükünün fazlalığı, uzun yargılamaları da beraberinde getirmiştir. Buna bağlı olarak, yargılama yapılmadan hak ihlallerinin hızlı bir şekilde sonlandırılması gerekmektedir. Bu amaçla birtakım düzenlemeler yapılması zaruri hale gelmiştir. Bu zaruretin sonucu olarak internetten içerik, resim, haber silme ve kaldırma gibi durumlar hukukumuza girmiştir. Sanal ortamdaki önlenemez gelişmelere bağlı olarak erişimin engellenmesinin önemi her geçen gün daha da artmıştır.

Dijital ortamdaki gelişmeler, insanların bilgi ve habere daha hızlı bir şekilde ulaşmasına imkân sağlamıştır. Bu durum birçok fayda ile birlikte birtakım zararları da beraberinde getirmiştir. Faydalı bir bilgi veya haber saniyeler içerisinde büyük kitlelere ulaşabilmektedir. İnsanların kişilik haklarını zedeleyen bir resim veya video da bir tıkla tüm dünyada dolaşıma sokulabilmektedir. Artık her şey bir an diyebileceğimiz kısa bir süre de gerçekleşmektedir. Bu durum da internet ortamında yapılan ihlallerin de aynı hızla kaldırılmasını veya engellenmesini gerekli kılmaktadır.

İnternet ortamında işlenen suçlarla mücadele adına en etkili ve hızlı yol olarak “erişimin engellenmesi ve içeriğin yayından kaldırılması” kurumları karşımıza çıkmaktadır. B) Erişimin Engellenmesi

5651 sayılı yasanın 2/o bendinde tanımı şu şekilde yapılmıştır. Alan adından, IP adresinden, içeriğe (URL) üzerinden ve benzeri yöntemler kullanılarak erişimin engellenmesidir.

İnsanların kişilik haklarını zedeleyen bir haber, resim veya videoya ulaşımının engellenmesinde, ilgili mevzuatı bilmek ve uzman bir ekiple çalışmak hızlı sonuç alma adına büyük önem arz etmektedir.

Erişimin engellenmesi, yargılamadan önce ortaya çıkması muhtemel zararı asgari düzeye indirmeyi amaçlamaktadır. Bu haliyle bir koruma tedbiridir. Bu şekilde bir taraftan kişilik hakkına saldırı nedeni ile ceza soruşturması süreci devam edecektir. Ve yargılama sonunda suçluların cezalandırılmaları sağlanacaktır. Diğer taraftan engelleme ile ihlal sonlandırılarak hızlı bir şekilde sonuç alınacaktır.

Bu müessesenin kanunda yapılan tanımından yola çıkarak engellemenin tek bir yol veya yöntemle yapılmadığını söyleyebiliriz. 5651 sayılı yasanın ikinci maddesine göre erişimin engellenmesi 3 şekildedir: 1-Alan Adından Erişimin Engellenmesi

“Domain name” de dediğimiz alan adı herhangi bir internet sitesine bağlanmak için kullanılan isimdir. İnternet ortamında her bir alan adı yalnızca bir kez tescil edilmektedir. Bu nedenle aynı alan adına sahip iki tane internet sitesinin bulunmamaktadır. Alan adı üzerinden yapılan engellemelerde sitenin tamamına ulaşım engellenmektedir. 2-IP adresinden Engelleme

“Internet Protocol” kısaca “IP“olarak ifade edilmektedir. IP; internet üzerinden yapılan tüm veri alışverişlerinde kullanılmaktadır. IP, bu işlemlerde ağlara bağlanan telefon, bilgisayar gibi aletlerin kimliğini tanımlar.

Bu yol kullanılarak yapılan erişim engellemelerinde ilgili web sitelerinin konumlandığı sunucuların engellenmesi sağlanmaktadır. Yani bir sunucunun IP adresinin engellenmesi durumunda sadece internet sitesi engellenmemektedir. Ayrıca bu sunucudan yayın yapan bütün internet sitelerinin erişimi kullanılamamaktadır. 3-URL Engellemesi

URL; internet kullanıcılarının internette dolaşırken adres çubuğunda gördükleri açık adres bilgileridir. Bu yöntemde sadece hukuka aykırı olan ve kişilik hakları ihlali sonucunu doğuran veriye ulaşım engellenmektedir.

Saydığımız tüm bu erişimin engellenmesi yöntemlerinin uygulanma sırası bakımından kanun koyucu terditli bir sistem benimsemiştir. Buna göre kararlar öncelikle ihlalin gerçekleştiği kısım ile ilgili olarak (URL vb. şeklinde) içeriğe erişimin engellenmesi yöntemiyle verilmektedir. Zorunlu olmadıkça internet sitesinde yapılan yayının tümüne yönelik engelleme kararı verilemez. Ancak, teknik olarak,

İhlale ilişkin içeriğe engelleme yapılamadığı veya İlgili içeriğe erişimin engellenmesi yoluyla ihlalin önlenemediği

durumlarda, internet sitesinin tümüne yönelik olarak da bu yönde erişimin engellenmesi kararı verilebilir. Daha sonra içeriğin yayından çıkarılması halinde; bu karar kaldırılır. Kaldırma kararı soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından verilir.

5651 sayılı yasa, erişimin engellenmesinin yanında hukuka aykırı içeriğin yayından kaldırılmasına da imkân tanımıştır. C) İçeriğin Yayından Kaldırılması

İçeriğin yayından kaldırılması; içerik veya yer sağlayıcılar tarafından içeriğin sunuculardan veya barındırılan içerikten çıkarılmasıdır.

Kişilik hakları; kişinin adını, resmini, kişiye ilişkin bir videoyu veya haberi de kapsamaktadır. Tüm bu hususlara ilişkin ihlaller kişilik haklarına ve özel hayatın gizliliğine saldırı olarak kabul edilir. Bundan dolayı, saydığımız hallere ilişkin ihlallerde erişimin engellenmesi ve içeriğin yayından kaldırılması mümkün olabilmektedir. Açıklamalarımız ışığın da kişilik haklarına ilişkin ihlallerde şu tip sonuçlar elde edilebilmektedir.

İnternet Ortamında yayınlanan bir habere ulaşmanın engellenmesi ve haberin yayından kaldırılması İnternet Ortamında yayınlanan bir resim veya videoya ulaşmanın engellenmesi veya yayından kaldırılması Kişinin adının haksız kullanılması halinde bunun engellenmesi Kişiye ilişkin yapılan hukuka aykırı yorumun kaldırılması

D) Karar Alma Süreci

İçeriğin çıkarılması ve erişimin engellenmesi kararı, soruşturma evresinde Sulh Ceza Hakimi tarafından verilir. Kovuşturma evresinde ise yargılamayı yapan mahkeme tarafından verilir. Soruşturma evresinde, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı tarafından da bu karar verilebilir. Bu durumda Cumhuriyet savcısı kararını yirmidört saat içinde Sulh ceza hâkiminin onayına sunar. Sulh Ceza Hâkimi, kararını en geç yirmidört saat içinde açıklar. Bu süre içinde kararın onaylanmaması halinde tedbir, Cumhuriyet savcısı tarafından derhal kaldırılır.

Kanun koyucu 5651 sayılı yasanın 9. Maddesinde içeriğin kaldırılmasına ilişkin ek bir yol daha öngörmüştür. Buna göre, ilk olarak internet ortamında yapılan yayının içeriği nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden

Gerçek kişiler Tüzel kişiler Kurum ve kuruluşlar,

içerik sağlayıcısına başvuracaklardır. Buna ulaşamaması hâlinde yer sağlayıcısına başvurarak uyarı yöntemi ile içeriğin yayından çıkarılmasını isteyebileceklerdir. Ancak böyle bir başvuru yapmaksızın direk olarak Sulh Ceza Hakimliğine başvuru yapmakta mümkündür. E) Kararın Uygulanma Süreci

Hâkim, mahkeme veya Cumhuriyet savcısı tarafından verilen Erişimin engellenmesi ve İçeriğin yayından kaldırılması kararlarının birer örneği, gereği yapılmak üzere Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumuna gönderilir. Bu kararlar kural olarak süresizdir. Ancak istenen amacı gerçekleştirecek nitelikte görülürse belirli bir süreyle sınırlı da olabilir.

Kararın gereği, derhal ve en geç kararın bildirilmesi anından itibaren dört saat içinde yerine getirilir.

Koruma tedbiri olarak verilen kararlara ilişkin olarak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre itiraz edilebilir. F) Koşulları

Gerek erişimin engellenmesi gerekse içeriğin yayından kaldırılması ancak belli suçlar açısından verilir. Ve birtakım şartların gerçekleşmesi halinde uygulanır. 1) Hangi Suçlar Bakımından Uygulanır

Her suç açısından engelleme ve yayından kaldırma kararı verilemeyecektir. 5651 sayılı yasanın 8/1. Maddesi uyarınca sadece aşağıda sayacağımız katalog suçlar açısından bu kararlar verilebilecektir.

a) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda yer alan;

1) İntihara yönlendirme (madde 84),

2) Çocukların cinsel istismarı (madde 103, birinci fıkra),

3) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma (madde 190),

4) Sağlık için tehlikeli madde temini (madde 194),

5) Müstehcenlik (madde 226),

6) Fuhuş (madde 227),

7) Kumar oynanması için yer ve imkân sağlama (madde 228),

suçları.

b) 25/7/1951 tarihli ve 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanunda yer alan suçlar.

c) 29/4/1959 tarihli ve 7258 sayılı Futbol ve Diğer Spor Müsabakalarında Bahis ve Şans Oyunları Düzenlenmesi Hakkında Kanunda yer alan suçlar.

Yalnızca içeriği yukarıda saydığımız suçlara ilişkin olarak içeriğin çıkarılmasına veya erişimin engellenmesine karar verilir. Bu suçlar dışındaki herhangi bir suça ilişkin olarak engellemeye karar verilemeyeceği gibi içeriğin kaldırılmasına da hükmedilemez. 2)Hangi Şartlarda Uygulanır

Erişimin engellenmesine ve içeriğin yayından kaldırılmasına belli şartların bir arada bulunması halinde karar verilebilmektedir. Genel olarak bu şartları şu şekilde sıralayabiliriz.

Kişilik Haklarına saldırı Eylemin suç teşkil etmesi Özel Hayatının gizliliğinin ihlali Kamu düzeninin gerektirmesi

Bu şartlar dahilinde kişilik hakları ihlal edilen kimseler bu kararın verilmesini talep edebilirler. Hangi eylem ve ya yayınların;

Kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği, Özel hayatın gizliliğini sayıldığını ya da Kamu düzeninin gereklerine uygun olup olmadığı

her somut olayın özelliklerine göre ayrı ayrı değerlendirilmektedir. G) Sona Ermesi

Erişimin engellenmesi ve içeriğin yayından kaldırılması kararları birer koruma tedbiri niteliğindedir. Bundan dolayı da tedbir niteliğindeki bu kararlar mutlak değildir. Bunun yanı sıra bu tip kararların alınıp uygulanması ceza soruşturmasının devamına da engel teşkil etmez. Bu kararların devamı veya sona ermesi ceza soruşturması ve kovuşturmasının sonucuna bağlıdır.

Öte yandan soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi halinde karar kendiliğinden hükümsüz kalır. Bu durumda Cumhuriyet savcısı, hükümsüz kalan kararı Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumuna gönderir. Bu karara internet sitesinin adresini ve kovuşturmaya yer olmadığı kararının bir örneğini de ekler.

Kovuşturma evresinde beraat kararı verilmesi halinde, karar kendiliğinden hükümsüz kalır. Bu durumda mahkemece hükümsüz kalan karara konu internet adresini belirtmek suretiyle, beraat kararının bir örneği Kuruma gönderilmektedir. H)Sonuç

Gelişen bilgi teknolojileri ve internet aracılığıyla insanoğlu bilginin gücünden yararlanmaktadır. Aynı zamanda internet ortamındaki hukuka aykırı içeriklerle mücadele etmek durumunda kalmaktadır. Kişiler derya büyüklüğünde olan internet ortamında kendilerine yapılan saldırılara büyük oranda engel olamamaktadırlar. Ancak erişimin engellenmesi ve içeriğin yayından kaldırılması yollarıyla kısa bir süre içerisinde bu saldırıları ve ihlalleri ortadan kaldırma imkanları bulunmaktadır. Uzman bir bilişim ekibi ve hukukçu kadrosu bu konuda öne arz etmektedir. Bu şekilde internet ortamında kişilik haklarına saldırı teşkil eden bir habere kısa bir süre içerisinde ulaşım engellenebilmektedir. Ayrıca bu haberin yayından kaldırılması da mümkün olmaktadır. Bu yöntem ile Youtube’de özel hayatın gizliliğini ihlal eden bir videonun engellenmesi olanaklıdır. Aynı zamanda İnstagram’daki bir fotoğrafın içeriğinin yayından kaldırılması da oldukça kolaydır. Bunun gibi internetin hangi mecrasında olursa olsun kişilerin haklarını ihlal eden haber, resim veya yorum durumlarının engellenmesi veya kaldırılması 5651 sayılı yasaya göre mümkündür.

Marka Hukuku

Marka nedir, bir marka avukatı na ne zaman ve neden ihtiyaç duyarsınız? Hızla gelişen ve dijitalleşen dünyada markanızın önemi ve orjinalliğinin korunması oldukça önemlidir.

Marka nedir, bir marka avukatı na ne zaman ve neden ihtiyaç duyarsınız? Hızla gelişen ve dijitalleşen dünyada markanızın önemi ve orjinalliğinin korunması oldukça önemlidir. Marka

Marka, bir teşebbüsün mal veya hizmetlerinin diğer teşebbüslerin mal veya hizmetlerinden ayırt edilmesini sağlayan simge veya işaretlerdir. Sözcüklerden, şekillerden, harflerden, sayılardan marka üretilebilmektedir. Ayrıca çizimlerden, sembollerden, ürünlerin ambalajlamalarında ya da şekillerinde kullanılan üç boyutlu karakterlerden, hatta seslerden, renklerden bile marka oluşturulması mümkündür.

Günümüzde her geçen gün kalabalıklaşan pazarlarda tüketicilerin işletmeleri birbirinden ayırmasını sağlayan unsur markadır. Marka, müşterilerin dikkatini çekmek, ürün veya hizmetlerinizi öne çıkarmak için etkili bir iletişim aracıdır. Marka, mal veya hizmetin kalitesini, güvenirliğini ve itibarını ifade eder.

Bu nedenlerle, kuruluşlar için markaların oluşturulması, korunması ve ticarileştirilmesi çok önem arz etmektedir. Bu önemin farkında olan ofisimiz, bu alanda marka hükümsüzlüğüne ilişkin davalar ve iptal davaları, marka lisans sözleşmesi, haksız rekabet davaları ile Türk Patent ve Marka Kurumu kararlarına karşı iptal davalarını oldukça profesyonel şekilde yürütmektedir. Büromuz bu uyuşmazlıklardan doğan tazminat davası süreçlerini de takip etmekte, sürecin bir parçası olan arabuluculuk görüşmelerinde müvekkillerini temsil etmektedir.

Müvekkillerin hak kaybına uğramaması adına müvekkiller ile işbirliği içinde hızlı aksiyon alan ekibimiz, marka ihlallerini önlemek amacıyla gerekli ihtarnameleri hazırlamakta ve ayrıca ihtiyati tedbir ve tespit kararı gibi aciliyet gerektiren işlemleri büyük bir profesyonellikle yönetmektedir. Davalara ek olarak, markalarla ilgili sözleşmelerin hazırlanması (devir, lisans, co-existence, sulh) da hizmetlerimizin bir parçasıdır. ALAN ADI UYUŞMAZLIKLARI

Hızla gelişen teknolojiyle birlikte internetin en büyük iletişim aracı haline gelmesi interneti tüm organizasyonlar için kaçınılmaz kılmaktadır. Bu nedenle alan adlarının önemi giderek artmakta uyuşmazlıklar da aynı orantıda fazlalaşmaktadır.

Alan adları “ilk gelen alır” ilkesi ile tahsis edilir dolayısıyla bir alan adını alınırken adla ilgili bir hakka sahip olmak veya bir organik bağın mevcudiyeti şart değildir. Bu nedenle alan adları kötü niyetli başvuru sahiplerince oldukça hızlı ve kolay bir şekilde tescil edilebilmektedir.

Or Hukuk ve Danışmanlık, marka avukatı; yetkili tahkim kuruluşlarından olan Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO) nezdinde alan adının iptali ve transferi ile ilgili tahkim prosedürünü başlatıp takip etmektedir. Ayrıca, internet sitesinde yer alan müvekkil haklarına ihlal teşkil eden kullanımların kaldırılması, ilgili internet sitelerine erişimin engellenmesi amacıyla ihtiyati tedbir taleplerinde bulunmak ve ilgililere ihtarnameler göndermek de sunulan hizmetlerin kapsamındadır.

Ankara Anlaşması Vizesi Nasıl Alınır?

Ankara Anlaşması Vizesi Türk vatandaşlarına İngiltere’de birçok alanda iş kurabilme imkânı sağlayan bir vizedir.

Ankara Anlaşması 12 Eylül 1963 tarihinde Türkiye ile Avrupa Birliği(o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu) arasında imzalanan bir anlaşmadır. İngiltere’nin 1973 yılında Avrupa Birliğine dâhil olması ile birlikte İngiltere de bu anlaşmasının taraflarından bir haline gelmiştir.

Ankara anlaşması vizesi (İngilizce adıyla Turkish Businessperson and Worker Visa) ile Türk vatandaşları, uzmanlık alanlarına uygun birçok iş kolunda İngiltere’de iş kurabilme imkanına sahiptirler. Bu iş kolları: Türkiye’de doktorluk, avukatlık, öğretmenlik, IT uzmanlığı, hemşirelik, müzisyenlik, oyunculuk, dansçılık, kuaförlük, kasaplık, aşçılık, kuyumculuk, müteahhitlik, terzilik, inşaat işçiliği, sporculuk, muhasebecilik, elektrikçilik, marangozluk, pastacılık gibi birçok alanı kapsamaktadır. Bu yazımızda Ankara anlaşması hukuk bürosu olarak vize danışmanlık konusunda bilgilendirmeler yapılacaktır. Ayrıca Ankara anlaşması danışmanlık tavsiye konusunda da genel bilgiler verilecektir. Ankara Anlaşması Vizesi Alabilmenin Şartları

Ankara Anlaşması kapsamında, ankara anlaşması vizesi için gerekli evraklar, vize başvurusu yapabilmek ve vize alabilmek için İngilizce bilmek veya üniversite mezunu olmak şartı aranmamaktadır. Vize alabilmek için;

Türk vatandaşı olmak, 18 yaşını doldurmuş olmak, Belli bir iş kolunda bilgi ve tecrübeye sahip olmak ve Yeterli sermayenin (işe göre değişmekle birlikte tavsiye edilen en düşük miktar 50.000,00-TL) sahibi olmak

gibi genel kriterleri sağlamak yeterlidir. Ankara Anlaşması Vizesi Sağladığı İmkânlar

Ankara Anlaşması vizesi diğer adıyla ECAA 2 Turkish Businessperson Visa Türk vatandaşlarına: 1- İngiltere’de iş kurma,

2-Belli bir süre sonra İngiltere’de süresiz oturum alma,

3-İngiltere vatandaşı veya çifte vatandaş olma,

imkanı sağlamaktadır.

Ankara Anlaşması vizesi üç aşamalı bir vize türüdür. Birinci aşama; ilk başvuruda alınan bir yıllık vize, ikinci aşama üç yıllık uzatma vizesi ve üçüncü aşama ise ikinci kez üç yıllık uzatma vizesi şeklindedir. Böylelikle toplam yedi(1+3+3) yıllık bir süreyi kapsamaktadır.

Vize başvurusu için gerekli tüm iş ve işlemler online internet üzerinden yapılmaktadır. Başvurunun yapılacağı merkeze(TLS Contact) fotoğraf çekimi, parmak izi verme ve pasaport teslimi için gidilmektedir. Olağandışı bir durum söz konusu olmadığı sürece normal şartlarda kırk beş gün ila altmış gün içerisinde vize başvurusu sonuçlanmaktadır. Başvuru olumlu sonuçlandığında vize ile İngiltere’ye gidip bir yıl süreli çalışma kartlarının(BRP) başvuru formunda belirtilen adresten alınıp işin kurulması gerekmektedir. Bir yıl sonunda üç yıllık uzatma başvurusu yapıp üç yıl daha çalışma vizesi uzatabilir. Birinci üç yıllık sürenin sonunda da vizenin ikinci kez üç yıl daha uzatılması talebi ile vize iş ve işlemlerinin yapıldığı Home Office e başvuruda bulunabilir.

Ankara Anlaşması vizesi aldığında, toplam yedi yıllık sürenin beşinci yılında süresiz oturum hakkı elde edebilmektedir. Öte yandan, bu yedi yıllık sürenin altıncı yılında İngiltere vatandaşlığı alma hakkına da sahip olunmaktadır.

Ankara Anlaşması kapsamında vize başvurusu yapan kişinin eşi ve 21 yaşından küçük çocukları da bu vizeden yararlanır. İngiltere’de yaşama imkânına sahip olma hakkı elde ederler.

Ankara Anlaşması vizesi, dil, yaş, eğitim ve yüksek sermaye şartı olmaksızın dünya üzerinde Türk Vatandaşlarına yurtdışında iş kurup yaşama imkanı sağlayan en kolay vize türüdür. İngiltere Ankara Anlaşması Vizesi Özellikleri

Genel olarak, ingiltere vizesi ankara anlaşması, ingiltere çalışma izni, ingiltere çalışma vizesi olarak da adlandırılan ve Ankara anlaşması 2020 dönemine ait özellikleri aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz.

• İngiltere Ankara Antlaşması vizesi ile İngiltere’ye giriş yapan kişiler burada yerleşik yaşama hakkına sahip olurlar.

• Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ECAA Ankara Antlaşması vizesi ile İngiltere’de kendi işini kurabilir ya da mevcut bir şirkete ortak olabilirler.

• Ankara Antlaşması vizesi ile İngiltere’ye yerleşen kişiler İngiltere vatandaşlarına sunulan ücretsiz ve sağlık gibi haklardan faydalanabilirler.

• Ankara Antlaşması vizesi ile İngiltere’ye yerleşen kişiler askerlik hizmetlerini 37 yaşına kadar erteleyebilir ve bedelli askerlik hakkından faydalanabilirler.

• ECAA Ankara Antlaşması vizesi kapsamında İngiltere’ye yerleşen kişiler bakmakla yükümlü oldukları kişileri yanlarında götürebilirler. Aile bireyleri kişinin vize başvurusunda beyan ettiği mesleği yapmakla yükümlü değildir. İstedikleri diğer bir alanda çalışabilirler.

• Ankara Antlaşması vizesinde stand-still( değiştirilemez) kuralı bulunmaktadır. Yani Ankara Antlaşması vizesi ile İngiltere vatandaşlığına geçen ya da otum hakkı elde eden kişilere ilişkin uygulamalar herhangi bir şekilde ya da koşulda değiştirilemez. Ankara Antlaşması Vizesi Hakkında Sıkça Sorulan Sorular Ankara Antlaşması Başvurusu Ne Kadar Sürede Sonuçlanır?

Ankara Anlaşması vizesi başvuruları kısmen değişiklik göstermesine karşılık maksimum 30 günde sonuçlanmaktadır. Ancak Ankara Anlaşması vize başvurularının sonuçlanma süresi zaman zaman değişebilecektir. Ankara Anlaşması 2-3 haftalık bir sürede de sonuçlanabilir. Ankara Antlaşması Vizesi Başvurum Olumsuz Sonuçlanırsa İtiraz Edebilir Miyim?

Ankara anlaşması vize başvuruları olumsuz sonuçlanan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının itiraz hakkı mevcuttur. Ancak Ankara Anlaşması vize başvuru sahibinin

Vize başvuru geçmişinde olumsuz bir durum ve Hali hazırda başka bir vizesi olup süresi bitmiş ise

Ankara Anlaşması vize başvuru reddi hakkı ”Appealrights”ı kullanabilir. Ankara Anlaşması İle İngiltere’de Başka Bir İşyerinde Çalışabilir Miyim?

Ankara Anlaşma vizesi başvuruları olumlu sonuçlanmış Türkiye vatandaşları bu vizeleri ile İngiltere’de başka bir iş yerinde çalışma hakları yoktur. Ankara Anlaşması imkânlarından yararlanabilme koşulu olan kendi iş yerini açma uygulaması ihlal edilmemelidir. Ankara Antlaşması İle Hem Kendi İşimde Hem De Başka Bir İşte Çalışabilir Miyim?

Ankara Anlaşma vizesini almış kişilerin hem kendi işlemlerini yapıp hem de ek bir işte çalışmaları anlaşma uyum koşulları gereğince yasaktır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları Ankara Anlaşması vizeleri ile başka bir firmada ek iş yapamaz. Ankara Anlaşması sahibi farklı bir firmada iş hayatına devam edecek olması halinde ise İngiltere devletinin Oturum İzni belgesini edinmelidir. Ankara Anlaşması Vizesi Başvuruları Sırasında ”Mülakat” Uygulaması Var Mıdır?

İngiltere ile Türkiye arasında imzalanan ve başvuru sahibine İngiltere vatandaşlığı alma hakkı tanıyan bu anlaşma başvuruları direkt olarak İngiltere’ye yapılmaktadır. Türkiye’de bulunan İngiltere Konsolosluklarına ve İngiltere Konsolosluklarının yetkili temsilciliklerine Ankara Anlaşması başvuruları yapılamaz. Bu sebeple, Ankara Anlaşma vizesi başvuruları sırasında ”Mülakat” uygulaması diğer bir deyişle yüz yüze görüşme bulunmaz. Ancak İngiltere Konsolosluğunun kısa süreli vize kategorilerine başvuru yapacak kişi ve kişiler İngiltere Konsolosluğu ile mülakat gerçekleştireceklerdir. Ankara Anlaşma Vizesi İle Ailemi İngiltere’ye Götürebilir Miyim?

Ankara Anlaşma vizesi almış kişiler bu anlaşma ile eş ve çocuklarını da vize alma koşuluyla İngiltere’ye getirebileceklerdir. Ankara Anlaşması vizesi almış kişiler eş ve çocukları içinde vize başvurusunda bulunup Ankara anlaşması vizesi almış eşin vize süresi kadar vizelerini alabilirler. Başvuru İçin Sermaye Kişisel Banka Hesabımda Olmak Zorunda Mıdır?

Ankara Anlaşması vize başvuru sürecinde kişinin İngiltere’de kendi şirketini açma koşulu olarak sermayesini Banka Bilgilerinde beyan etmek zorundadır. Ankara Anlaşma vizesi başvuru sahibi sermaye gösterim bilgilerini şahsi hesap bilgilerinde göstermesi gerekir. Üçüncü bir kişinin Banka bilgilerini paylaşamaz/beyan edemezler. 3. Kişiden Edindiğim Sermaye İle Ankara Antlaşması Başvurusu Yapabilir Miyim?

Ankara Anlaşma vizesi başvuruları için sermaye bildirimi zorunludur. Sermayesini 3. bir kişiden temin etmiş kişiler yazılı olarak paranın ne için verildiğini (Borç, Hediye) bildirmek mecburiyetindedir.

Resmi Belgede Sahtecilik Suçu, Cezası ve Nitelikli Halleri

resmi belgede sahtecilik Suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 204 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;

(1) Bir resmi belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmi belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır.

Sahtecilik suçları, resmi ve özel belge ayrımına dayandırılmış ve kamu güvenine karşı suçlar bölümünde düzenlenmiştir. TCK’nın 204 ila 206. maddelerinde resmi belgede sahtecilik, 207 ve 208. maddelerde özel belgede sahtecilik suçu düzenlenmiştir.

Resmi belge, bir kamu görevlisi tarafından, görevi gereği olarak düzenlenen yazıyı ifade etmektedir. Düzenlenen belge ile kamu görevlisinin ifa ettiği görev arasında bir irtibatın bulunması gerekmektedir. Yazının illa kâğıt üzerine yazılması gerekmez. Levha, metal, bez vb. maddeler üzerine de yazılı olması mümkündür. Bununla birlikte bir yazının belge olarak kabul edilebilmesi için,

Yazılı olması Hukuki olarak bir hüküm ifade etmesi Düzenleyicisinin belirlenebilir olması, gerekmektedir.

Yazının belirli bir cisme ve taşınır bir şeye kaydedilmesi gerekli bulunduğundan, bilgisayar programları ve verileri belge olarak kabul edilmez. Bu durum, TCK md.244/2’de özel olarak düzenlenmiştir. Resmi Belgede Sahtecilik Suçunun Unsurları

Resmi Belgede Sahtecilik suçunun oluşabilmesi için, sahtecilik eyleminin belirli bir nitelikte olması ve aldatıcı vasfa sahip olması gerekmektedir. Bu durum her somut olayda mahkeme tarafından takdir edilecek bir husustur. Sahte belge, aldatıcı ve hüküm ifade edici nitelikte değilse TCK md.205’de düzenlenen resmi belgeyi bozmak suçu oluşur.

maddede düzenlenen suç seçimlik hareketli bir suçtur. Maddede sayılan eylemlerden bir tanesinin işlenmesi ile suç tamamlanmış olur. Bu seçimlik hareketler;

Bir resmi belgeyi sahte olarak düzenlemek Gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirmek Sahte resmi belgeyi kullanmak, şeklindedir.

Maddenin 1. fıkrasında düzenlenen suçun faili herkes olabilir. Göreviyle bağlantılı olmaksızın resmi belgede sahtecilik suçunu işleyen kamu görevlisi 1. fıkra kapsamında cezalandırılacaktır. Bu fıkra kapsamında açılacak ceza davalarında görevli mahkeme Asliye Ceza Mahkemeleridir.

fıkrada ayrı bir suç olarak düzenlenen eylemin faili ise ancak kamu görevlisi olabilir. Söz konusu belge, kamu görevlisinin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belge olmalıdır. Bu fıkra kapsamında açılacak davalarda ise görevli mahkeme Ağır Ceza Mahkemeleridir.

Kimlerin kamu görevlisi sayılacağı hususu TCK md.6/1-c’de belirtilmektedir. Bununla birlikte mevzuatımızdaki bazı özel kanunlarda “kamu görevlisi sayılır” ya da “kamu görevlisi gibi cezalandırılır” şeklindeki düzenlemeler de suçun niteliğini belirlemede dikkate alınmalıdır (örnek olarak 399 sayılı KHK md.11/b).

Maddenin 3. fıkrası ise 1. ve 2. fıkranın nitelikli halini düzenlemektedir. Buna göre, sahtecilik yapılan belge, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge olması halinde (HMK md.204), 1. ve 2. fıkralara göre belirlenen ceza yarı oranında artırılacaktır. Resmi Belge Sayılan Evraklarda Durum

Özel belgede sahtecilik suçunun konusunun, emre veya hamile yazılı kambiyo senedi (6102 SK md.670 vd.), emtiayı temsil eden belge, hisse senedi, tahvil veya vasiyetname olması halinde, resmi belgede sahtecilik suçuna ilişkin hükümler uygulanmaktadır (md.210/1). Benzer şekilde, belgeyi düzenleyen tabip, diş tabibi, eczacı, ebe, hemşire ya da diğer sağlık mesleği mensubu ise ve düzenlenen belge,

Kişiye haksız bir menfaat sağlamışsa ya da Kamunun ya da kişilerin zararına bir sonuç doğurucu nitelik taşıyorsa, yine resmi belgede sahtecilik hükümlerine göre cezaya hükmolunur (md.210/2)

Resmi Belgede Sahtecilik Suçunda Cezayı Azaltıcı Nedenler

TCK md.211 hükmü cezayı azaltan bir neden olarak düzenlenmiştir. Buna göre, resmi belgede sahtecilik suçu,

Bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın ispatı için ya da Gerçek bir durumun belgelenmesi amacıyla işlenirse, verilecek ceza yarı oranında indirilecektir.

TCK md.212 içtima kuralını düzenlemektedir. Bu hükme göre, sahte resmi belgenin bir başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik hem de ilgili suçtan ayrı ayrı cezaya hükmolunacaktır.

resmi belgede sahtecilik Suçu ile ilgili makalemiz ve daha fazlası için web sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.

Hakaret Nedeniyle Manevi Tazminat Davası

Hakaret, kişilik haklarını ihlal eden eylemlerin başında gelmektedir. Hakaret fiili hukuk düzeni karşısında haksız fiil teşkil etmekte, ceza hukuku bakımından da suç oluşturmaktadır (TCK m. 125). Hakaret fiili, kişilik hakları içerisinde ‘şeref ve haysiyet’ olarak adlandırılan haklara haksız saldırı oluşturmaktadır. Bu haksız saldırı nedeniyle kişilik hakları zarar gören şahıs incinmekte, büyük üzüntü ve elem duymaktadır. Kişilik hakları hakaret nedeniyle haksız saldırıya uğrayan kişinin hakları hukuk düzeni tarafından korunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. ve 25. maddelerinde, kişilik haklarına hukuka aykırı biçimde saldırılan kimsenin, hâkimden saldırıda bulunanlara karşı koruma isteyebileceği belirtilmiştir. Bu anlamda saldırı tehlikesinin önlenmesine veya sürmekte olan saldırıya son verilmesine karar verilebileceği belirtilmiştir. Ayrıca saldırı sona ermesine rağmen, olumsuz etkilerinin devam etmesi durumunda, saldırının hukuka aykırılığının tespiti de istenebilmektedir. Şeref ve haysiyete saldırı eylemleri yalnızca hakaret niteliğinde olmayabilir. Hakaret dışında, haksız iddia ve dedikodularda bulunulması, iftira eksik veya yanlış bilgiler ve haberler yapılması ya da bunları içeren yayınlarla haksız saldırılarda bulunulması söz konusu olabilir. Bütün bu tür fiiller de kişilik haklarını ihlal eden ve tazminat gerektiren haksız saldırılardandır. Haksız saldırı nedeniyle uğranılan mağduriyetin giderilmesi veya kararın üçüncü kişilere bildirilmesi ya da yayınlanması istemi de Türk Medeni Kanunu’nun 25/2. Maddesi uyarınca istenebilir. Hakaret nedeniyle kişilik hakları haksız saldırıya uğrayan kişi, maddi ve manevi tazminat isteminde de bulunabilir. Bu tazminatın yasal dayanakları bir yandan MK 25/3.maddesi iken, diğer yandan Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesidir. Konu ile ilgili Emsal Yargıtay Kararı Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin E:2016/14832, K:2019/508 sayılı kararında; ‘..Davacı … tarafından, davalı … aleyhine 30/06/2015 gününde verilen dilekçe ile haksız eylem nedeniyle manevi tazminat istenmektedir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda 17/06/2016 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir. Mahkemece verilen bu karar ve tetkik hâkimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kâğıtlar incelenerek gereği görüşüldü: Dava, hakaret ve tehdit eylemleri nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, hüküm; davacı tarafından temyiz edilmiştir. Davacı, davalının kendisine karşı hakaret ve tehditte bulunduğunu, ceza yargılaması sonunda mahkûmiyetine karar verildiğini belirterek, olay nedeniyle oluşan manevi zararının tazmini isteminde bulunmuştur. Davalı, davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece, dosya kapsamına göre dava konusu eylemlerin sabit olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Dava konusu olay nedeniyle davalı hakkında açılan kamu davası sonucunda hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasına karar verilmiştir. Verilen bu karar hukuk hâkimini bağlamamaktadır. Ancak dosyadaki deliller ile ceza yargılamasında toplanan deliller birlikte değerlendirildiğinde; davalının, davacıya yönelik hakaret ve tehdit eylemlerinin sabit olduğu anlaşılmaktadır. Olayın oluş şekli de gözetilerek mahkemece davacı lehine uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. Şu halde, mahkemece açıklanan olgular gözetilerek, uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile istemin reddine karar verilmiş olması doğru değildir. Bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir. Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 06/02/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.’ denilmiştir. Hakaret nedeniyle manevi tazminat konusunda daha fazla bilgi için web sitemizi ziyaret edebilirsiniz.

Müteahhidin İmalat Bedeli Alacağı Kat karşılığı inşaat sözleşmesi arsa payı devri taahhüdünü de içerdiğinden ya tarafların karşılıklı anlaşmaları ya da mahkeme kararı ile feshedilebilir. Müteahhit fesihten önce, inşaatta bir kısım imalatlar gerçekleştirmiş olabilir. Sözleşmenin feshi durumunda yapılan imalatlar arsa sahibinin yararına ve yasal ise, bu takdirde müteahhidin imalatların bedelini isteme hakkı vardır. Müteahhidin gerçekleştirdiği imalâtın bedeli, kat karşılığı inşaat sözleşmesinin feshinin kesinleştiği tarihi itibariyle mahalli piyasa rayicine göre bilirkişiye hesaplattırılır. Eğer müteahhidin üçüncü kişiye sattığı bağımsız bölüm var ise bu bağımsız bölümlerin de aynı tarih itibariyle rayiç değerleri hesaplattırılarak bulunacak miktarın hesaplanan imalât bedelinden mahsup edilmek suretiyle varsa kalan miktarın müteahhide ödenmesi gerekir. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin E:2015/9939, K:2017/3385 Sayılı Kararı “İçtihat Metni” MAHKEMESİ: …..Asliye Hukuk Mahkemesi Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine karar verilmiştir. Bu hükmün davacılar vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kâğıdı gönderilmiştir. Belli günde davacı … ile vekili Av. … ve davalılar vekili Av. …’in gelmiş olduğu görüldü. Duruşmaya başlanarak hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: Tarafların İddia ve Savunmaları Davacılar, davalı arsa sahipleri ile aralarındaki arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin ileriye etkili olarak feshine karar verildiğini ileri sürerek yüklenici olarak gerçekleştirdikleri imalât bedelinin tahsiline ve manevi tazminata karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir. Davalılar, davanın reddini istemiştir. İlk Derece Mahkemesinin Kararı Mahkemece, manevi tazminat isteminin reddi ile imalat bedeline ilişkin davanın kısmen kabulüne dair karar verilmiştir. Bu karar, davalılar vekilince temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 09.03.2011 tarih ve E:2010/6687, K:2011/1423 sayılı ilamıyla bozulmuştur. Yargıtay kararın gerekçesinde; “sair temyiz itirazlarının reddi ile önceki bilirkişiler dışında yeniden oluşturulacak, konusunda uzman bilirkişi kurulu marifetiyle gerekirse mahallinde yeniden keşif de yapılmak ve davalı arsa sahiplerinin itirazları da karşılanmak suretiyle davacı yükleniciler tarafından gerçekleştirilen imalâtın fesih kararının kesinleştiği 28.01.2002 tarihi itibariyle mahalli piyasa rayiçleriyle bedeli ile davacı yüklenicilerin sattığı bağımsız bölümlerin aynı tarih itibariyle rayiç değerleri denetime elverişli biçimde hesaplattırılarak bulunacak miktarın hesaplanan imalât bedelinden mahsup edilmek suretiyle varsa kalan miktarı, davacı yüklenicilerin önceki kararı temyiz etmemiş olmaları da göz önünde tutularak hüküm altına alınması gerektiğini” belirtmiştir. Mahkeme tarafından bozma ilamına uyularak yeni bir bilirkişi kurulu raporu düzenletmiştir. Sonuç olarak, taraflar arasındaki sözleşmenin fesih kararının kesinleştiği tarih olan 28.01.2002 tarihi itibariyle tüm-imalatın-rayiç-değerinin 850.509,71 TL olarak tespit edilmiştir. Davacı yüklenicilerin hissesine karşılık düşen bağımsız bölümlerin fesih kararının kesinleştiği 28.01.2002 tarihi itibariyle piyasa rayiçlerine göre satış bedellerinin de, 966.300,00 TL olarak belirlenmiştir. Bu durumda davacı yükleniciler tarafından yapılan imalatların bedelinden, yüklenicinin hesabına düşen taşınmazların satış bedellerinin mahsup edilmesinden sonra, 115.790,29 TL yüklenicilerin kazanç elde ettiklerinin tespit edildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Kararı, davacılar vekili temyiz etmiştir. Yargıtay’ın Değerlendirmesi Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı doğrultusunda inceleme yapılıp hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, bozmanın kapsamı dışında kesinleşmiş olan yönlere ilişkin temyiz itirazları incelenemeyeceğine göre, davacılar vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, 22.11.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile ilgili daha fazla bilgi almak için web sitemizi ziyaret edebilirsiniz.

Sağlık Tazminat Davalarında Bakıcı Ücretinin Hesaplanması

Sağlık tazminat davalarında bakıcı ücreti; sağlık idaresinin hatalı tıbbi uygulaması neticesinde ağır engelli konuma gelen, yatalak olan ve başkasının desteği olmaksızın günlük yaşam aktivitelerini yerine getiremeyecek hale gelen kişilerin bakımlarının üstlenilmesi nedeniyle zarar kalemi olarak ortaya çıkmaktadır. Biz bu çalışmamızda sağlık tazminat davalarında konuyu bakıcı ücreti yönüyle irdeleyeceğiz. Sağlık tazminat davalarında Bedensel zararların kapsamı içine şunlar girmektedir: Sağlık tedavi giderleri, Çalışma iş gücünün azalması ve yok olması (işgücü kaybı, fonksiyon kaybı, efor kaybı), Bakıcı ücreti, Ekonomik geleceğin zorlaşması vs. Sağlık idaresinin, tazminat kalemi olarak, bakıcı ücretini tazminle yükümlü tutulması mümkündür. Ancak, bu zarar kaleminin kesin olarak ortaya çıkmış, belirgin hale gelmiş olması ile mümkündür. Kişinin isteği dışında maddi varlığında meydana gelen kayıp ve eksikliklerle, çoğalma olanağından yoksunluk olarak tanımlanan maddi zarar, henüz kesin olarak ortaya çıkmamış, belirgin hale gelmemiş ise, idarenin tazminle yükümlü tutulmasına olanak bulunmamaktadır. Bakıcı giderinin hesaplanmasında muhtemel yaşam süresi dikkate alınarak tazminat hesabı yapılmaktadır. Yerel İdare mahkemeleri bu hesaplamalara dayalı olarak belirlenen toplu tazminat miktarları üzerinden tazminata karar vermektedirler. Yine idare mahkemeleri kararları uyarınca ilgililere idareler tazminatları ödenmektedir. Tazminatın toplu olarak ödenmesiyle birlikte bakıma muhtaç kişinin hesaplanan muhtemel yaşam süresinden daha erken bir tarihte vefatı tespiti edilebilir. Bu durumda temyiz aşamasında veya ilerleyen aşamada idare aleyhine bir sebepsiz zenginleşme ortaya çıkabilmektedir. Bu nedenle sağlık idaresince de ödenen tazminatlar yasal faiziyle birlikte geri istendiğinde mirasçılar açısından zor durumlar ortaya çıkabilmektedir. Danıştay’ın Belirlediği İlke Kararlar Bu türden bir sorunlara yol açılmaması açısından, Danıştay 15. Dairesi 01.06.2016 tarihli büyük heyetince bazı ilke kararlar almıştır. Bu kararlar bakıcı ücret giderine ilişkin maddi tazminat kaleminin hesaplanmasında, uygulanacak faiz ve vekalet ücretlerinde önemlidir. Bu ilke kararlar şunlardır: 1- Bakımı üstlenilen ağır engelli hastanın hayatta olduğunun belgelendirildiği sürece bakıcı giderlerinin ödenmesine karar verilmesi, 2- Ödemenin her takvim yılı başında yıllık peşin olarak yapılması, 3- Bakımı üstlenilen ağır engelli hastanın bakıcı giderine ilişkin maddi tazminat tutarının, aylık brüt asgari ücret üzerinden hesaplanması, 4- Anılan bu kriter üzerinden yapılacak hesaplamada, olay tarihinden davanın açıldığı tarihe kadar olan kısmın ayrıca hesaplanması. Bu zaman aralığına tekabül eden tazminat tutarının yasal faiziyle birlikte tazminat olarak ödenmesine hükmedilmesi. Bu kısım açısından nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi, 5- Dava süresince ve daha sonraki yıllar için yapılacak bakıcı gideri tazminat hesaplamasının, ilgili yıldaki brüt asgari ücret üzerinden yapılmasına. Ağır engelli kişinin yaşadığını belgelendirilmek kaydıyla her takvim yılının başında peşin olarak yapılmasına. Bu kısım açısından maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğine karar verilmiştir. Emsal Bazı Kararlar Danıştay 15. Dairesi 28.09.2016 tarih ve E:2016/2483, K:2016/4672 sayılı kararında; “İdare Mahkemesince belirtilen kriterler dikkate alınarak bakıcı giderine ilişkin tazminatın yeniden dönemsel olarak hesaplatılarak karara bağlanması ve buna ilişkin vekalet ücretinin de açıklanan şekilde ayrı ayrı hesaplanması gerektiği yolunda karar verilmiştir. Öte yandan aynı kararda hükmedilen tazminat miktarına uygulanacak Faiz yönünden ise davada arttırılan tazminat miktarı bakımından, 24.02.2014 tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekirken, arttırılan tazminat miktarına, dava tarihi olan 20.10.2005 tarihinden itibaren faiz yürütülmesini de hukuka aykırı bulunmuştur. Yine örnek bir başka olayda, Danıştay 15. Dairesi 20.02.2013 tarih ve E:2013/149, K:2013/1397 sayılı kararında şöyle denilmektedir: “Sağlık idaresinin ağır hizmet kusuru nedeniyle kişi %92 oranında işgücü kaybına uğramıştır. Bu durumdaki bir kişinin hayatını tek başına idame ettirmesi mümkün bulunmamaktadır. Bu nedenle sağlık idaresine karşı tazminat davası açan davacıya asgari ücret üzerinden hesaplattırılacak maddi tazminatın bakıcı ücreti olarak ödenmesi gerekmektedir. Tıbbi uygulamalardan kaynaklandığı iddiasıyla zarar görenler tarafından açılan sağlık tazminat davaları yerel idare mahkemelerince karara bağlanmaktadır. Sonrasında temyiz incelemesi ise önceden Danıştay 15. Dairesi tarafından yapılmaktaydı. Ancak daha sonra Danıştay Daireleri arasında kapatılan daireler olmuştur. Danıştay Başkanlık Kurulu’nun 07/03/2019 tarih, 2019/25 sayılı kararı ile 15. Daire kapatılmıştır. Sağlık tazminat davalarının temyiz incelemesi artık Danıştay 10. Dairesi tarafından yapılacağından görüş farklılıkları olabileceği gözden uzak tutulmamalıdır. Sağlık tazminat davalarında tarafların gerekli idari başvuruları etkin ve süresinde yapmaları ve dava açma sürelerini kaçırmamaları önemlidir. Ayrıca dava sonunda Sağlık tazminat davalarından kaynaklı tüm tazminat haklarını da tam olarak kazanabilmesi için profesyonel hukuki yardımdan faydalanmaları gerekmektedir. Hukuk ve Danışmanlık Ofisimiz, Sağlık Tazminat Davaları alanında uzman avukatlar ve güçlü iş ve çözüm ortakları ile birlikte çalışmaktadır. Sağlık tazminat davaları ve bakıcı ücreti konusunda daha fazla bilgi için web sitemizi ziyaret edebilirsiniz.

Yüklenicinin Ayıp Nedeniyle Sorumluluğu-Eser Sözleşmesi Eser sözleşmesi ilişkilerinde yüklenicinin ayıp nedeniyle sorumluluğunun bazı koşulları vardır. 1)Yüklenicinin Ayıp Nedeniyle Sorumluluğunun Koşulları a)Genel Olarak Eser sözleşmesi ilişkilerinde ayıp, sözleşme ve ekleri ile iş sahibinin beklediği amaca göre eserde olması gereken bazı niteliklerin bulunmamasıdır. Ya da olmaması gereken bazı bozuklukların bulunması şeklinde tanımlanmaktadır. Eksik iş ve ayıplı iş birbirinden farklı kavramlar olup, sonuçları da farklıdır. Bu nedenle yapılan eserdeki bildirilen kusurların eksik mi, ayıplı iş mi olduğunun öncelikle belirlenmesi gerekir. Bu belirlendikten sonra tabi olduğu hukuki sonuçların buna göre uygulanması gerekir. TBK’nun 475. maddesinde ayıp halinde sahibinin hakları gösterilmiştir. Söz konusu maddede sayılan seçimlik hakların yanında iş sahibinin genel hükümlere göre tazminat hakkının da bulunduğu kabul edilmektedir. Yüklenicinin ayıp nedeniyle sorumlu tutulabilmesi için aşağıdaki koşulların gerçekleşmesi gerekir. b)Eserin Teslim Edilmiş Olması Gerekir Eseri tamamlayıp teslim etmek yüklenicinin ana borçlarından biridir. Tamamlanmamış ve teslim edilmemiş eserle ilgili yüklenicinin ayıba karşı sorumlulukları doğmaz. Eserin tesliminden sonra ayıplarla ilgili muayene ve ihbarda bulunma yükümlülüğü getirilmiştir. Buradan yüklenicinin ayıp nedeniyle sorumluluğu için öncelikle eserin teslim edilmiş olması gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır. Eserin teslim edildiğinin ispatı da yükleniciye aittir. c)Teslim Edilen Eserin Ayıplı Olması Gerekir Eserin ayıplı yapılmış olması sözleşmeye aykırılık teşkil eder. Ayıplar açık ve gizli olabileceği gibi maddi ve hukuki ayıp şeklinde de olabilir. Açık ayıplar, eserin tesliminden sonra makul süre içerisinde yapılan kontrol ve muayene sonucu görülüp tespit edilebilecek ayıplardır. Gizli ayıplar ise, basit bir kontrol ve muayene ile ortaya çıkmayıp kullanılmaya başlamasından sonra ortaya çıkan ayıplardır. Maddi ayıplar, açık veya gizli olsun; ortaya çıkan, gözle görülen ve duyu organları ile hissedilen ayıplardır. Bunun dışında gözle görülmeyen ancak yapılmamış olması nedeniyle karşı tarafça fark edilen ayıplar da bulunmaktadır. Örneğin projenin onaylatılmaması, iskan belgesinin alınmaması gibi. Maddi ve hukuki ayıplar da açık ve gizli ayıplar gibi yükleniciye ihbarı gereken ayıplardır. d)Ayıbın İş Sahibinden Kaynaklanmış Olmaması TBK’nun 476. maddesinde ‘Eserin ayıplı olması, yüklenicinin açıkça yaptığı ihtara karşın, iş sahibinin verdiği talimattan doğmuş bulunur veya herhangi bir sebeple iş sahibine yüklenebilecek olursa iş sahibi, eserin ayıplı olmasından doğan haklarını kullanamaz’ şeklinde düzenleme getirilmiştir. Ayıbın iş sahibinden kaynaklanması, onun verdiği talimat veya iş sahibine yüklenebilecek bir nedenden doğmuş olması halinde iş sahibi ayıptan kaynaklanan seçimlik haklarını kullanamaz. Ayıbın, iş sahibinin verdiği talimatın uygulanması sonucu ortaya çıkması halinde iş sahibi kusurlu olur. Ancak burada yüklenicinin ayıp nedeniyle sorumlu olabilmesi için talimatın doğru olmadığını kanıtlaması gerekir. Ek olarak talimatın yerine getirilmesi halinde eserin ayıplı yapılacağı konusunda iş sahibini açıkça ve sonucunu açıklayarak uyarmış olması ve bunu kanıtlamış olması gerekir. Yine ayıptan iş sahibine yüklenebilecek herhangi bir sebeple ortaya çıkması halinde de, iş sahibinin verdiği malzemenin iyi cinsten olmaması, gösterdiği arsanın ayıplı olması gibi durumlarda, yüklenici iş sahibini açıkça ve sonuçlarını da ortaya koyacak biçimde uyarmalı, bunu kanıtlaması ve iş sahibinin işin belirtilen yerde, verilen ve temin edilen malzemelerle yapımı konusunda ısrar etmiş olması halinde doğacak ayıptan sorumlu olmaz. e)Eseri Muayene ve İhbar Yükümlülüğü TBK’nun 474/1. maddesinde bu yükümlülük ‘İş sahibi, eserin tesliminden sonra, işlerin olağan akışına göre imkân bulur bulmaz eseri gözden geçirmek ve ayıpları varsa, bunu uygun bir süre içinde yükleniciye bildirmek zorundadır’ şeklinde ifade edilmiştir. Bilindiği gibi açık ayıp, meydana gelen eserde basit bir muayene ile ve çıplak gözle görülüp tespit edilen ayıplardır. Açık ayıplarda iş sahibi, eserin tesliminden sonra işlerin olağan akışına göre eseri gözden geçirmesi gerekir. Varsa açık ayıpları tespit ve varsa ayıpları uygun süre içinde yükleniciye bildirmek zorundadır. Muayene ve gözden geçirmeyi taraflardan her biri, giderini karşılayarak, eserin mahkeme aracılığıyla bilirkişi raporu ile tespit ettirip belirleyebilir. Açık ayıplarda iş sahibi muayene ve ihbar yükümlülüğünü ihmal ederse TBK’nun 472/2. maddesine göre eseri kabul etmiş sayılır. Bu durumda yüklenici açık ayıplarla ilgili sorumluluktan kurtulur. Gizli ayıp ise, eserde basit bir muayene ile tespit edilemeyen, çıplak gözle görülüp saptanamayan, kullanım sırasında ortaya çıkan veya kullanım sırasında gelişen durum nedeniyle ortaya çıkan ayıplardır. Bu ayıplarla ilgili TBK’nun 474/1maddesindeki makul sürede muayene ve ihbar yükümlülüğüne ilişkin bir düzenleme mevcut değildir. Ancak 474/3. maddesi hükmü gereğince eserdeki ayıbın sonradan ortaya çıkması halinde iş sahibinin gecikmeksizin durumu yükleniciye bildirmek zorunda olduğu, bildirmezse eseri olduğu gibi kabul etmiş sayılacağı belirtilmek suretiyle gizli ayıplar yönünden de iş sahibine ortaya çıkar çıkmaz gecikmeksizin yükleniciye ayıbı ihbar etmek yükümlülüğü getirilmiştir. Açık ve Gizli Ayıpların İhbar Şekli TBK da açık ve gizli ayıpların yükleniciye ihbarı şekli ile ilgili bir düzenleme yapılmamıştır. Ayıp ihbarının yazılı olarak yapılması ispat kolaylığı sağlar ise de, hukuki işlem değil, maddi vakıa olduğundan eser sözleşmelerinde aksi sözleşmede veya eki şartnamelerde kararlaştırılmamışsa taraflar tacir olsa dahi ayıp ihbarının her türlü delille ve bu arada tanık beyanı ile de ispatlanacağı Yargıtay içtihatları ile kabul edilmiştir. Ayıbın varlığı ve ihbarı mahkemenin kendiliğinden göz önünde tutacağı bir itiraz niteliğinde değildir. Taraflarca usulünce ileri sürülmesi halinde değerlendirilebilecek defi vasfındadır. Bu nedenle taraflarca süresi içinde usulüne uygun ileri sürülmedikçe eserin ayıplı olup-olmadığı, ihbarın süresinde yapılıp-yapılmadığı mahkeme tarafından kendiliğinden gözönünde tutulamaz. Kural olarak ayıplı imalatta, iş sahibinin açık ayıplar yüzünden muayene ve ihbar, gizli ayıplarla ilgili gecikmeksizin ihbar yükümlülüğü bulunmaktadır. Ancak sözleşmede yüklenici yaptığı iş ve meydana getirdiği eserle ilgili ayıplar yönünden garanti vermiş olabilir. Garanti süresince tespit ettiği ayıplarla ilgili iş sahibi ayrıca ihbarda bulunmak zorunda kalmaksızın zamanaşımı süresi içinde ayıptan doğan haklarını kullanabilir. f)Eserin Açık Ya Da Örtülü Olarak Kabul Edilmemiş Olması TBK’nun 477. maddesinde; ‘Eserin açıkça veya örtülü olarak kabulünden sonra, yüklenici her türlü sorumluluktan kurtulur; ancak, onun tarafından kasten gizlenen ve usulüne göre gözden geçirme sırasında fark edilemeyecek olan ayıplar için sorumluluğu devam eder. İş sahibi, gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse, eseri kabul etmiş sayılır. Eserdeki ayıp sonradan ortaya çıkarsa iş sahibi, gecikmeksizin durumu yükleniciye bildirmek zorundadır; bildirmezse eseri kabul etmiş sayılır’ denilmiştir. Eserin teslimi ve kabulü ayrı kavramlardır. Eserin teslimi menkul taşınırın iş sahibine verilmesini ifade eder. Taşınmazlarda ise zilyetliğin devri ya da iş sahibinin onun kullanımına engel olan koşulları ortadan kaldırmasıdır. Taşınır ya da taşınmaz eserlerde teslimle yüklenici işi ifa etmiş olur. Ancak sözleşmeden doğan sorumluluklarından kurtulmuş sayılmaz. Yüklenicinin sorumluluktan kurtulması, teslim edilen eserin açık veya örtülü kabulü ile olur. Gizli ayıplarla ilgili sorumluluk teslimden sonra açık veya örtülü kabule rağmen devam eder. Yüklenicinin gizli ayıplarla ilgili sorumluluğunun ortaya çıkması üzerine gecikmeksizin kendisine bildirilmesine kadar devam edecek, gizli ayıplarda da gecikmeksizin bildirmeme halinde eser iş sahibince kabul edilmiş sayılacağından yüklenici gizli ayıplardan dolayı olan sorumluluktan da kurtulacaktır. Eser sözleşmesi ilişkilerinde yüklenicinin ayıp nedeniyle sorumluluğu konusunda daha fazla bilgi almak için web sitemizi ziyaret edebilirsiniz.