anatorianoinja

21st century 隠者

Aşk denilen hastalık insanın hayatına birden bire girebilen bir eylem. Yıllarca sempati duyduğum insan bir gün karşıma çıktı ve aşık oldum, bu kadar basitmiş. Tabii bunun tek taraflı olmasının faydasından çok zararı oluyor, senelerce unutamayacağım diye kafama kazınmış.

Bir insanın üzerine ne kadar düşerseniz o kadar uzaklaşıyor, çok klişe bir söz ama çok doğru. Çabuk elde edilebilen bir şeyden çabuk soğursunuz, o mantık. İnsanı çaba sarfetmeden elde etmek gerekiyor. Bu hayatta yaptığınız herseyle olabilir. Kültürel açıdan kendini geliştirmiş insan beş-sıfır önde başlıyor hayata ve söz konusu olan ilişkilere. Kültürel olarak sadece bir konu üzerinde uzmanlaşmak da yetmiyor ama, çoğu şeyde fikir sahibi olmak gerekiyor.

Bütün bunlara sahipken ben neden elde edemiyorum? Kesin param yok diye

Hayatım boyunca bir kere bir kadından şefkat duygusunu alabildim. Bu olay yaşanmadan önce içine dönük, uzaktan sadece insanları gözlemleyen bir adamdım. Hayatıma girdiğinden itibaren kendimi o kadar farklı hissediyordum ki içine dönüklük birden bire dışa dönük diktatöre dönmüştü. Ergenliğin verdiği hal ve tavırlar buna sebep oldu, özümde sahiplenici bir kişiliğim ve şefkat duygusu ile harmanlanınca içimdeki canavarı ortaya çıkardı. Ama artık hayatımda değil, hatta beş yıldır hayatımda değil. Ayrılık zamansız gelmişti ve ben bunun acısını dört yıl çekmişim. Hayatıma giren kadınların hiçbiri onda yaşadığım hisleri vermedi, vermeyecek sandım.

Bu döngü artık beş yılda bir mi gerçekleşiyor bilmiyorum (umarım gerçekten böyle değildir) hayatıma öyle bir kadın girdi ki, sözlerle sığdıramayacağım şekilde iyi. Tabi benim hayatım ile onun hayatı eşdeğer olmadığından, mesafe olduğundan olduramadım. Kendisi de benim gibi spontane yaşayan ama bir o kadar da düzenli bir hayata sahip olan birisi, hedefleri yüksek, ilk kendi ayakları üzerinde durmayı hedefleyen bir kişilik. Bense hala kendi tutkularının peşinden giden, insanlığa hiçbir katkısı olmayan biriyim (bkz: Kaan*). İçimdeki aşk ve tutku harmanlanınca saplantı haline geliyor. Bu da beni psikolojik anlamda aşırı fazla yoruyor. Ve evdeyken, yürüyüşteyken veya tek başıma bir yerde oturuyorken sürekli alternatif yollar arıyorum, edinebilmek için. Evet karşısında otururken bile iki işi aynı anda yapıp hem sohbet edip hem de düşünebiliyordum bunu. Yeni bir maraton daha beni bekliyor. Bakalım bu kaç yıl sürecek.

*: https://www.imdb.com/title/tt1808223/characters/nm1625479?ref_=tt_cl_c_1

Sosyal medya insanları çok depresyona sokuyor, özellikle Meta(Facebook vb) ürünleri. İnsanların kafasını sadece haset etmeye ve kıskançlığa sürüklüyor. Bunun muzdariplerinden biri de bendim yakın zamanda. Şöyle bir gerçek var, insan sosyal mecralarda gerçek dışını yansıtıyor ve biz de gerçek dışı olduğunu anlayamıyoruz. O yüzden insanları gerçek hayatta tanımadan kıskançlık duymak saçma geliyor artık. Kimenin hayatı mükemmel değil.

Şu zamana kadar “sevgi” kavramını o kadar yanlış anlamışım ki kendimden nefret etmeme sebep oldu.

İlişkilerde “biz” ve “ben” kavramını ayırmak gerekiyormuş. Benim ilişki bakış açım hep “ben” odaklı olmuş. Karşımdaki kişini bana verdiği duyguları sevdiğim için hep bencil davrandım. Biriyle sevgili olma, çıkma veyahut arkadaş olacağım zaman karşımdakinin bana verdiği şeyleri sevmişim, karşımdakine ne verdiğimi hiç düşünmemişim. O yüzden hep yalnız olduğumu düşünüyorum.

Yalnızlık bana iyi geliyor bir bakımdan. Sürekli kendi ilgilenmek istediğim şeylerle ilgileniyorum. Dışarı çıktığım zaman tek bile olsam iyi vakit geçirebiliyorum. Düşüyorum, kendimle konuşuyorum, hayal kuruyorum. Biriyle olduğum zaman da genelde kendim hakkında şeyleri konuşmayı seviyorum. Çok yakın hissettiğim insanlarda bu olmuyor. Bunu acilen düzeltmeliyim